6 Nisan 2012 Cuma
SURİYELİ OLMAK
Mihrac Ural – 6 Nisan 2012 / Cuma. İdlip- Cisir el Şuğur- sınır köyleri Cemiliyyi ve Zembakiyyi
“Zahira siyasiyyi” (siyasal fenomen) olan bir halktan söz edeceğim, dünya da örneği az olan. Bir yıl kesilmeden bıkmadan yorulmadan, hiç bir karşılık beklemeden, kendi gücüyle gönüllüce ülkesini savunan bir halktan; ülke içinde irili ufaklı binlerce etkinlikle, 50’yi aşkın milyonluk miting organize ederek “ben buradayım, halkçı yönetimimin arkasındayım” diyen bir halktan. Yurt dışında, ülke ülke, devlet devlet, bölge bölge dolaşarak “ülkemi savunuyorum, dış müdahaleyi şiddetle ret ediyorum, bağımsızlığımızı savunuyor, iç işlerimize karışmayı hedef alan komplolara geçit vermeyeceğiz” diyen bir halk; biber gazlarına, polis joplarına, zindan, işkence ve sürgünlere rağmen bu duruşu sergiledi. Bu çabalar Suriyeli olmakla, Suriye’nin taşıdığı 7000 yıllık sentezin kimliğini taşımakla ilgili olduğunu dünya gösteren Suriye halkından söz edeceğim.
Dün olduğu kadar bu günün dünyasında bir halkın, yönetimi için bu ölçekte fedakarca mücadele ettiğine az rastlanır. Görgü tanığı olarak tarihe not düşeceğim şey, Suriye halkı bu etkinliklere akın akın katılımla, içinden gelen kaygıları ifade edip bilinçli bir siyasal tercihini ortaya koymuştur.
Bu halk meydanlarda, sokaklarda, her türden etkinlikte somut olarak vardı. Ama kendine muhalefet diyen kuklalar ise, sadece medya abartmalarında, kurgularında, yalan ve senaryolarında vardı. Yani Arapların zengin siyasi argümanlarının ürettiği deyimle “Zahira savti”den ibaretti (çığırtkanlık fenomeni).
Bu gerçekliği bilmeyen, bilmek isteyenler ya bu duruşu bilinçlice görmezden geliyorlar ya da cahil cüretiyle sürükleniş içindedirler. Suriye’yi yarım asırdır direniş çizgisinde dik tutan, bölgenin tüm halkları adına mücadele öncüsü, tüm devrimci siyasal etkinliklerin güvenli limanı yapan gerçek budur. İşte bu gün hepimizi Suriyeli olmaya çağıran gerçek de tamamıyla bu zemin üzerinde yükseliyor. Ülkesi ve halkı, lideri ve devrim gibi reformlarıyla kazandığı siyasal değerleri korumak, bu değerleri gelecek kuşaklara taşımak bu duruşun mantıki sonucudur. Bu aynı zamanda, bölgenin en özgür ve en demokratik ülkesini ikame etme çabasıdır. Suriye’yi tanımlayan bu çabalar, bölge halklarının demokrasi atılımında birer ders niteliğindedir.
YURT İÇİ
Ülke içinde yapılan etkinlikler saymakla bitmeyecek kader kapsamlı, ciltler dolusu çabalardan oluşuyor. Siyasal, toplumsal, kültürel, diplomatik yerel ve genel etkinliklerin kapsamı bu ülkenin ne kadar duyarlı insanlarla dolup taştığını gösteriyor.
Bu etkinliklerin en önemlisi, 25 Mart 2011 yani olayların başlaması üzerine henüz 10 gün geçmemişken Yönetimin reform paketini açıklaması üzerine halkın spontan olarak meydanlara, sokaklara dökülmesiydi. Ülkemde, Avrupa’da, Kuzey Afrika ve Kuzey Kore’de tanık olduğum en büyük gösterilire kat be kata aşan ülke çapına yayılmış bir karnaval havasında coşan milyonların milyonlara eklendiği gösteriler, bu tür gösterilerin ilk işareti olmuştu. Bu dizinin son halkası 15 Mart 2012 tarihi itibariyle olayların başladığı yıl dönümünde ülke ölçeğinde milyonlar milyonlara eklenerek, 16 Mart ise dünyanın her köşesinde Suriye dostlarının düzenlediği etkinliklerle duruş sergilendi. Bu süreçte, Suriye’nin en uzun bayrağı olarak 23 milyon vatandaşı temsilen 2300 m bayrak, 15 Haziran 2011’de Şam’da açıldı, ardından 10 Temmuz 2011’de dünyanın en uzun bayrağı, 14 il + Golan tepeleri + liva İskenderun adına16 km olarak Lazkiye’de açıldı. Cuma günlerini tatil ve ibadet günü yerine kanlı kıyım günü yapan eli kanlı şebekelere karşı Suriye halkı, her Cuma milyonluk gösterilerini organize etmeye başladı (2 Aralık 2011).
Bu etkinlikler içinde en dikkat çekici olanı ve iliklere kadar dondurucu olan en anlamlı eylemi, siyasallaşmada, ülkesini savunmada doruklara tırmanan Suriyeli Arap kadını ortaya koydu; “Suriye kadını seç kesti” bu cümleyi başlık yaptığım makalede, bu duruşun anlamını şöyle dile getirdim;
“Arap geleneğinde, savaş esiri olan kadınların saçını keserler. Bu düşman saydıkları erkeklerin onurunu kırmak, namuslarını lekelemek için yapılır. Bu onursuzluğu dayanamayan erkekler saldırır ya ölür ya esir düşer. Çünkü Arap insanı kültür algılarında kadının saçı onun tacıdır, kadınlığının en yalın tanımıdır. Ona uzanan el, namusa uzanmıştır. Kadına hakaretin en kestirme yollarından biri de budur. Kadın böyle bir şeye maruz kalınca kendini çok onursuzlaşmış hisseder.
Arap kadını, kendi saçını keserse, sevgilisi, nişanlısı, kocası, çok sevdiği biri için yas anlamına ya da daha çok katledilen böylesi bir sevginin intikamını almak için bir mesaj olarak saçını keser. Toplu saç kesimi ise böylesi intikamların ne anlamlısıdır. Topluluğun tüm savaşçılarına “hadi ne duruyorsunuz bakın onursuzlaştım, namus ve şerefiniz varsa bu onursuzluğa son verin intikam alın, savaşın” mesajı verilmiş olur.
Kadın hüzün için saçını kulak hizasına kadar keser, intikam için ise her yerinden kırpar…” (M: Ural makale15 Kasım 2011 “SURİYLE KADINI SAÇ KESTİ”)
Bu gelişmeler, özellikle medyaya sızan “22 Aralık 2011’de Beşşar Esad yıkılacaktır” söyleminin ABD- İsrail-Katar-Suudi yetkililerinden sızdırılması üzerine, Suriye halkı her gün gösterilere başladı. Tek vücut olarak, coşkun bir insan seliyle halkçı yönetimin ve Resmi gazetede yayınlanarak halkın kazanımları arasına katılan reformların arkasında durduğunu ilan etti. Suriye halkı bu süreçte bir dev olarak sahneye çıktı, siyasallaşmanın, ülkesine sahip çıkmanın, emperyalizme-siyonizme ve gericiliğe karşı direnmenin her türlü komploya karşı sonun kadar dik duracağını gösterdi. Suriye halkı tanık olduğum okuduğum halklardan çok ötelere geçmiş bir siyasal halk olarak meydanları elinde tuttu. Ülkesini parçalamaya, siyasal duruşun bedel ötemeye çalışanlara geçit vermedi. Yerel seçimlerin yapılması (12 Aralık 2011) ve ardından anayasa oylamasının %89.4 oy oranı alarak başarıyla onaylanması (26 Şubat 2012).
Buraya tarihe not düşmek için MUKAVEME SURİYYİ kuruluşunun bu halkın bağrından kendi özverileriyle, hiçbir resmi kuruma dayanmadan oluşması ve sınırlardan sızmalara, dış müdahalelere karşı gönüllüce savaşa katılmasını da hatırlatacağım. Bu girişim başarılı çabalarıyla, siyasal duruşuyla, yöneticilerinin kararlı mücadelesiyle Suriye halkının ülke savunmasında neler üretebileceğini gösteren önemli bir yapılanma olarak tarihe geçmiştir (21 Şubat 2012 / Salı)
Bir yılın bilançosunda Suriye halkı yönetimi ve dostlarıyla omuz omuza şu oyunları bozdu 1. Mezhep çatışması komplosu, 2. Kurtarılmış bölge kurdurma taktiği, 3. Coğrafi bölünme taktiği yerle bir edilmiş, 4. Orduyu bölme taktikleri boşa çıkarılmış, 5. Meydanları ele geçirip, Libya senaryosunu tekrar etme çabalarına geçit verilmemiştir. 6. Ambargolar işlevsiz kılınmış 7. Türkiye kaynaklı sınır sızıntılarıyla ulaşılmak istenen “silahtan arındırılmış bölgeler” taktiği ağır bir askeri darbeyle çökertilmiş sınırlar hala hassas bölge olmasına karşı tehlike büyük oranda aşılmıştır.
YURT DIŞI
Yurt dışında ise anlamlı çabalar ortaya kondu. Bu çabaları anlamlı kılan, ülke içinde yönetime destek olmak her ne kadar bilinçle yapılmış olursa olsun, nispi rahatlığı, ulaşımı, korunması gibi birçok unsuru taşımasına karşın yurt dışında durum çok farklıdır. Ülke içinde sağlanan tüm dengeler yurt dışında birer cehennemi risk haline gelebilir. Dili, yolu, çevresi hukuku bilinmeyen bir ülkede, eyleme gitmek hele hele bu ülke düşmanlığını her yöneyle ortaya koymuş bir ülke ise orada ülkeyi, halkı bir de yönetimi savunmak çok güç bir duruştur.
Yurtdışında, ülkesini savunmak benim okuduğum tarih içinde, 20,yy ikinci yarısından sonra gelişen ulusal kurtuluş hareketleri sürecinde çok az sayıda, göçmen, mülteci, öğrencinin duruşu olarak gündeme gelmiştir. Kurtuluştan sonra ise, aynı retsek süreci gittikçe gerileyip yok olmuştur. Bunun dışında sosyalist sitem ülkesi vatandaşların yurt dışı çıkış rahatlıkları olmadığı için bunu hiç görmedik. İdeolojik nedenlerle Sovyetleri desteklemek için dünya ölçeğinde “Barış İçin”, “Nükleer Bomba”, ”Nükleer Savaş Karşıtlığı”, “Küresel Güçlere Karşı Mücadele” için çok eylem düzenlenmiş olsa da bunların hiç biri, bir ülkeyi, halkını, yönetimi ve yönetiminin kararlarını savunmak için yurt dışına gönüllüce, yüzler, binler olarak gidip eylem yapılmamıştır, direnme çabası ortaya konmamıştır. Dünyada bu duruşun bir başka örneği var mı? Böylesini kararlı ve devamlı olmuş mu? Bilen bana aktarsın.
Yabancı bir ülkede, kendi ülkenizin yönetimine destek için eylem yapmak, durup düşünülmesi gereken bir etkinliktir. Bu eylemliliği sürekli kılmak, işkenceyi, tutuklanmayı, zindana atılmayı, pasaportunuza kırmızı mühürle “bir daha bu ülkeye geçemez” damgası yemeyi göze almak, kolay kolay hiçbir vatandaşın göze alacağı bir davranış olamaz. Ancak Suriye insanı, farklı bir duruş sergiliyor. Bu alanda da öncülüğü kimseye bırakmıyor. Üstelik bunu, ülkesine kast eden vatan hainlerinin toplanacağı yerde, misafir devletin koruyuculuğu koşulunda, eli kanlı şebekelere sert tepki göstermekten çekinmeden yapıyor.
Ve maalesef bu eylemlerin çoğu ülkemiz yönetiminin halkımız alnına sürdüğü kara leke olan Suriye muhalefeti konferanslarını örgütleyerek, onları koruyup misafir ederek zemin hazırlıyor. Eli kanlı şebekeler, Erdoğan yönetiminin sağladığı imkanlarla Amerika, Fransa, Katar, Suudi Arabistan’ın desteğiyle toparlanma konferansı yapma kararı aldılar; Tarih 1 Haziran 2011. Haftalar önce medyaya düşen bu haber Suriye’de ciddi bir infial yarattı. Başta sanatçılar, üniversite prof ve doktorları aydınlar, her meslekten emekçiler ceplerinden ödeyerek uçaklar kiralayıp binlercesi akın akın uçakla Antalya’ya aktılar. Ve ne yazık ki, düne kadar, on yıllık sürede kardeşçe kapılarını birbirine açan bu iki komşu ülke, Erdoğan yönetiminin hiç nedensiz savruluşlarıyla düşman hale gelmeye başlıyordu. Suriyeli protestocuları otellerden bile kovmaya kalkıştılar, polis kuşatması altına alınıp engellendiler, joplandılar, Ancak yılmadılar, ülkeleri, halklarını ve yönetimlerini ve yönetimlerini aldığı reform kararını destekleyen haykırışlarını dile getirdiler. Dış müdahaleye geçit vermeyeceklerini ilan ettiler. “sokaklarda da yatsak, halkımıza, Beşşar Esad’a liderliğindeki yönetimimize karşı, Türkiye’de organize edilmek istenen tezgaha tepkimizi ortaya koymaktan çekinmeyeceğiz” dediler.
Bu eylemin yankısı ülke içinde de çok güçlü sonuçlar üretti. Halk ayaktaydı Biz Türkiyeli devrimciler olarak bu eylemin tüm aşamalarında planlama ve katılım olarak yerimizi aldık. Konuşmalar yaptık tercümeleri gerçekleştirdik. bildirilerimizi dağıttık. Bu eylemde yine Suriyeli kadınlar öne geçiyordu; siyasallaşmış halkın kadını, tarihi omuzlarına yüklemiş, kimliğini yeryüzünün her köşesinde onurla taşıyan Suriyeli Arap kadının duruşu burada da kendini gösterdi. Onlar en öndeydi, en çok direnenlerdi acıyı, işkenceyi görenlerdi. Onlar Suriye’nin kadınlarıydı. Binlerce yılın kimliğini göğüslerinde taşıyanlardı.
1 Haziran Antalya etkinliğinin yarattığı coşkunun ardından, 25 Haziran 2011’de ilerici güçlerin Antakya’da, “Suriye’ye destek” mitingi düzenleyeceği haberi, yeni hazırlıkları getirdi; Suriye mozaiğinin tüm renkleri aydınları, sanatçıları esnafı emekçisi bir kez daha yollara koyuldu. Halep’ten, Lazkiye’den otobüsler yola çıktı. Binlerce insan bu miting alanına koştu.
Halep’ten giden göstericiler sınırı sorunsuz geçerken, uğurlamak için aralarında benim de bulunduğum topluluk, Yayladağı sınır kapısında bekletildi. O gün ancak savaş hallerinde kapatılacak sınır kapısı Erdoğan iktidarı tarafından girişe kapatıldı. Demokratik tepkisini dile getirmek için Türkiye’ye akın eden Suriyelilerin yolu kesildi, sınır kapısı yüzlerine kapatıldı. Demokrasiden nasibini almamış bu iktidar komşu ülkeye yaptığı acımasız ihanetlere bir yenisini ekliyordu. Sınır kapısı gün boyu kapatıldı. Bu ara Antakya mitingi valilik tarafından iptal edilmişti, sadece basın açıklamasına izin verileceği ilan edilmişti. Baskı, sansür, yasak bu iktidarın karakteriydi, bunu yapıyordu.
Halep’ten Antakya’ya ulaşabilen Suriyeli kitlelerin bir kısmı de yemek yerken masa başında tutuklanmış, ülkelerine zorunlu dönüş yaptırılmıştı. Buna rağmen miting alanlarına akan Suriyeliler Antakyalı akraba ve kardeşleriyle hep bir ağızda dış müdahaleye karşı duruşlarını haykırıp yönetimleri ve yönetimlerinin reform kararlarını desteklediğini ortaya koymuştu. Sınırda bekletilen bizim ekip ise gösterilerin sınırın sıfır noktasında başlatıp, geç saatlere kadar sürdüren protesto etkinlikleri yapılmıştık. O coşkulu insanların, sınır kapılarını yıkarcasına salladığı sahneler, kadınlarımızın zılgıtları ise, hala kulağımda bana coşku vermeye devam etmektedir.
Bu duruş, bir kez daha kadınlı erkekli Suriye halkının yeryüzünde çok az toplumda görülebilen, yönetimini başka ülkelerde savunma dinamiklerini ortaya koyuyordu. Bu veriler, Suriyeli olmanın derin köklerini, anlamlı ve uygar tarihsel birikimlerine birer veriydi. Bunlar bilinmeden Suriye’yi bildiğini iddia etmek ise cahilcedir diyeceğim.
Bu etkinliklerle birlikte, dünyanın her köşesinde Suriyeli eylemi başladı. Elçiliklerinin, konsolosluklarının önünde, meydanlarda sahalarda dünyanın tüm başkentlerinde düzenli eylem sürecini başlattılar. Amerikan’dan İngiltere’ye Fransa’dan Almanya’ya, Belçika, Hollanda, İtalya Yunanistan, Japonya, İspanya gibi dünyanın her yerinde Suriye’nin siyasallaşmış haklı direniş sergiliyordu. Dış müdahaleye hayır diyor, halkçı yönetimin reform kararlarına destek veriyordu.
Bu tür onlarca etkinlik, dünyanın birçok alanında ikame edilirken, Suriyeli din adamlarının sergilediği tavır da aynı kapsamda dikkat çekiciydi. 15 Ocak 2012 Ankara’da yapılan Haccı Bektaşi Veli Vakfı 2. Alevi Kurultayına katılan Araştırmacı gazeteci. (15 Ocak 2012) için ülkelerinden yola çıktılar. O gün Ankara’da Suriye’yle dayanışma gösterileri ve basın açıklaması vardı. Alevi şeyhlerinin sokak gösterilerine cübbeleri ve sarıklarıyla katılmaları, ilerici sloganlarla, emperyalizme karşı haykırışları oldukça anlamlıydı. Suriye din adamları, siyasal bir duruş sergilemişti. Kendi tanıklığım da bu gerçeğin Suriye’nin her yerinde geçerli olduğunu teyit eder. Suriye tarihin derinliklerinden bu güne gelen kimliğiyle gerçek anlamda ortak bir kimlik etrafında anlam bulan davranışa sahip olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Ülkemizin kimlik bunalımlarıyla oluşan kaoslarını gördükçe, Suriye’de sorunların ne ölçüde dış kaynaklı olduğunu anlamak zor değil.
Bu sürecin son halkasında 1 Nisan 2012 İstanbul etkinliği yer almaktadır. Bu tarihte yine ülkemiz Suriye düşmanlığında, vicdansız ve ahlaksız bir rol oynuyordu. “2. Suriye Dostları Konferansı” (Siz bunu “Suriye Düşmanları Konferansı” alarak okuyun) İstanbul’da toplanıyordu. 174 devlet temsilcisi, Suriye’nin vatan haini muhalifleri, eli kanlı şebekeleri bu toplantıda yine ölüm denklemleri örecekti. Erdoğan iktidarı da, emperyalist bir tetikçi olarak bunlara lojistik desteğin her türünü sağlayacaktı.
Suriye halkı, bu hayasız toplantıya karşı demokratik tepkisini göstermek üzere yine yollara koyuldu. Türkiye-Suriye hava hattını ve uçuşları 31 Marta 2012 tarihi itibariyle uçuştan menedilmesi kararı almıştı. Onlar da son uçak seferiyle Türkiye’ye aktılar. Ölüm nereden gelirse gelsin dediler. Ülkelerini, halklarını, yönetimlerini ve yönetimlerinin demokratik reform kararlarının arkasında olduklarını haykırdılar. Bu demokratik tepkiye, polis biber gazı, jop, kaba dayak dahil her yöntemle müdahale etti. İnsanlar yaralandı, onurlar kırıldı. Ancak Suriyeli, haklı davasında sesini insanlığa duyurma çabasında ülkeden ülkeye koşarak bu duruşunu sergileme kararlılığındaydı.
Suriye halkı, benzeri az olan siyasallaşmış bir halktır. Bu halk yarım asırdır zalimlere, işgalcilere, talancılara gericiliğe direniyordu. Emperyalist–siyonist ve Arap fericiliğinin baskısı karşısında dik duruyordu. Yurt dışında ortaya koyduğu tutum binlerce yılın birikimiyle oluşan Suriyelilik bilincinin tutumuydu; özgür insan, bağımsız ülke direnen halkın tutumuydu. Kimlik sahibi olmak, tamamıyla budur.
Bütün bunlar, “bu gün hepimiz Suriyeliyiz” deyişimizin de anlamlı birer ifadesidir. Kendi adıma bundan onur ve gurur duyuyorum. Suriyeli olmak, ne ırk ne milliyetçiliktir, belli bir coğrafyada tarihi evrim birikimlerinin kimliğini taşımaktır. Bu nedenle, dün de, bu gün de yarın da ben Suriyeliyim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder