13 Ekim 2008 Pazartesi
Yunanlıyım, Doğruyum, Çalışkanım...
Baskın Oran
Güpegündüz “BBG Evi”nden gelen 350 PKK’lının saldırısına uğrayan, bugüne kadar taşınamayışının sebebi Genelkurmay tarafından “malî imkansızlık” diye açıklanan Aktütün karakolunun 5. defa basılması çok öğretici:
Gündemde K.Irak’a harekât tezkeresi var, arkasından da DTP davası geliyor. Eskiden her OHAL uzatılışında, pat, hemen kanlı bir baskın olurdu, şimdi de aynı: PKK, bu tezkerenin geçmesini ve DTP’nin kapatılmasını istiyor. Çünkü:
1) Asker karadan K. Irak’a girerse, son apar-topar geri dönme olayında ordunun başına gelmeyenler bu sefer gelecek.
2) Bu hengâmede DTP’nin kapatılması kolaylaşacak. DTP kapatılmalı çünkü “Yumuşama ve demokratikleşme süreçleri hızlandığı zaman PKK tipindeki örgütlerde çözülmeler yaşanır… Ortalama bir PKK militanını dağda tutan ruh hali, ovada yaşanan baskıcı sistemden nemâlanır.” (Ayhan Aktar, Taraf, 06.10.08).
3) Şimdi Genelkurmay bastıracak: “Bize eski yetkilerimizi geri verin!”. Verilirse, birbirine bağlı üç şey gerçekleşecek: a) Doğu’da Kürtler yine OHAL mengenesi altına girerek Ankara’dan iyice kopacak ve PKK’ya yaklaşacak; b) Batı’da Türkler bunun getireceği psikolojiyle Kürtleri linçe hız verecek; c) Sonuçta Türkiye AB’den hızla uzaklaşacak.
Bütün bunlar PKK’yı Kürt halkının tek temsilcisi haline getirebilir. Öyleyse PKK’nın işini kolaylaştırmayalım.
Bölücü olarak İstiklal Marşı ve AndımızAma söylemesi kolay. Çünkü PKK yalnız değil. Yanında, DTP’nin kapatılmasını ve Türk-Kürt kavgasının coşmasını isteyen bir koalisyon ortağı var: Kürt kimliğini aşağılayarak Kürt milliyetçiliğini güçlendiren Türk ulusalcılığı.
Bu zihniyet, ulusal simgeleri bile bölücü hale getiriyor. 12 Eylül döneminde İstiklal Marşımızı böyle kullandı. Artık bilmeyen yok ya, varsa, Nurettin Yılmaz’ın “Yakın Tarihin Tanığıyım” kitabından okusun: PKK’yı üreten rahim olan Diyarbakır Askerî Cezaevi’nde bu marşın tümünü ezberleyemeyenler her seferinde feci halde dövüldü. Falakaya yatırıldı. Hayalarına köpekler saldırtıldı. Kubur suyu bardakla ağzından zorla akıtıldı, direnenin başı kubura sokuldu.
Aynı şekilde, “Andımız”ı bağırarak okumayanlar da işkenceden işkence beğendi. B. Trakya’da Türk çocuklarının her sabah bağırtıldığını düşünün: “Varlığım Yunan Varlığına Armağan Olsun!”
Bunları yaşayanın devlete nefret duymaması mümkün mü? Burada amaç Kürtleri Türkleştirmek falan değildi. Açıkça, Kürt olduklarına pişman etmekti.
Yetmedi, birkaç memurun dışında herkesin Kürt olduğu yerlerde Türklüğü öven yazılar her tarafa asıldı, dağa taşa yazıldı. Hâlâ duruyor. Sonuç meydanda: Kürtler her geçen gün Türkiye’den soğuyor. Gümülcine’deki Çukur Kahve’nin alnına “Ne Mutlu Yunanlıyım Diyene!” asıldığını düşünün.
“Atatürk’ün sözlerini asmak niye bölücü olsun?” diyorsanız: Bir yandan bunu yaparken bir yandan da bu insanların anadillerini yasaklarsan, oluyor işte. Org. Kenan Evren bile geçenlerde “Kürtçeyi yasaklayarak hata ettik” dedi (Milliyet, 07.11.07); bari ondan öğrenin.
Ama, hâlâ “Türk etnik bir terim değildir, bütün milletin adıdır” diyorsanız, tek kelimeyle pes!
Bölücü olarak Türk bayrağı
Tek bir bayrağımız var: “Beyaz ay-yıldızlı albayrak”. 85/9034 sayılı “Türk Bayrağı Tüzüğü” md. 9’a göre resmî daireler ve eğitim kurumlarında sürekli çekili durur. İşyerleri ve konut gibi özel yerlere ise şu durumlarda asılabilir: “Milli bayramda, resmî bayramlarda, kurtuluş ve Atatürk’ü anma günlerinde” (md. 17). Bunun hikmeti, bayraktan yararlanarak menfaat sağlamayı önlemek ve “şu astı-bu asmadı”ya engel olmaktır. Ama bir süredir her isteyen her gün penceresinden sarkıtmaya başladı; özel fabrikaların diktiği devasa direkler cabası.
Bunun çok masum gözüken ama çok bölücü bir eylem olduğunun farkında mısınız? Çünkü amaç birlik sağlamak değil, tam tersine Kürtlere “Evine bayrak asmayan vatan hainidir” mesajını vererek kendi içini soğutmak. Bunun sonucu birlik değil, bölünmedir. Çünkü, teneke kutusunda sarı-kırmızı-yeşil renklerini taşıdığı için Türk Patent Enstitüsü tarafından “Cola Kurda”nın yasaklandığı (Radikal, 30.08.08) bir ülke burası. Kürtleri kırmızı-beyazdan soğutmanın bu ülkedeki adı ulusalcılık oldu. B. Trakya’da halkın Yunan bayrağı asmaya başlayıp, asmayan Türkleri hain saydıklarını düşünün.
Bu söylediklerim teorik şeyler değil. Kanlı sonuç veren şeyler. İstiklal Marşımızın son bölücü kullanımı geçen haftaki Altınova olaylarında yaşandı. O.D. adlı 23 yaşında bir genç, arabasıyla Kürt bir bakkalın önüne gelip teybini açtı, bangır bangır İstiklal Marşı çalmaya başladı (F.Karagöz, Taraf, 02.10.08). Apartmandakiler O.D.’yle aralarında daha önceden husumet bulunan M.A.’ya haber verdiler, bu zat da kafadan kontak olacak ki kamyonetiyle kalabalığa daldı. Gerisi iç savaş provası.
O zaman bu gidişi derhal önleyelim.
Bakın, nasıl bir ortam gelişiyor
Ne önlemesi? Buyurun son 15 günden birkaç olay: Bir: Aliağa Kaymakamı, Rojda Bayram isimli bir öğrencinin şiir okuyacağını öğrenince müdüre “Başka isimde öğrenci bulamadınız mı!” diyerek ilkokul açılış programını iptal ettirdi (Taraf, 19.09.08). B. Trakya’da adı Ayşe diye bir ilkokul öğrencisine şiir okutulmasa ne düşünürsünüz?
İki: DTP milletvekilleri geçerken selam durmak yerine arkasını dönen Meclis polisleri sonunda bir de TBMM İdare Amiri Sırrı Sakık’ın resminin üstünü kağıtla kapattılar (N. Durukan, Milliyet, 19.09.08). Aynı şey Syndagma Meydanı’ndaki Yunan Meclisinde olsa, bizim gazetelere ne malzeme çıkardı!
Üç: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Cüneyd Zapsu’yu kastederek “Erdoğan’ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye düşmanlarını yanlış yerde arıyor” diye yazan Uğur İpekçi’yi suçsuz buldu (Radikal, 01.10.2008). B. Trakyalı Türkler Yunan Yargıtayı tarafından düşman ilan edilse ne yapardık?
Dört: TSK ve yargı mensupları TBMM’nin açılış oturumuna katılmadılar (Taraf, 02.01.08). Daha önce de Genelkurmay 30 Ağustos kutlama kokteyline DTP milletvekillerini davet etmemişti. Askerler Cumhurbaşkanı Gül’ün yemin törenine katılmamışlardı. Org. Mustafa Muğlalı adının 1943’deki toplu cinayet mahalli Özalp’te bir kışlaya verildiğini hatırlıyorsunuzdur (Milliyet, 13.05.04). Başbakan DTP’li eli sıkmıyor. Bunlar, farkındaysanız, Kürt oylarının boş sayılması demek.
Beş: Hakkari Yüksekova’da belediyenin ilçeye astırdığı ve “Yüksekovalıların Ramazan Bayramı Mübarek Olsun” diyen Kürtçe pankart polis tarafından indirtildi (Radikal, 02.10.08). Hani Kürtçe yasak değildi?
Altı: Ölen PKK’lıların mevlidine katıldı diye 12 DTP’liye “PKK propagandası yapmak”tan 10’ar ay hapis cezası verildi (M. H. Benli, Radikal, 03.10.08).
Sinkaf?
Ve, yedi: Bir gazeteci, Bolu Express’te çıkan “Türk, işte karşında düşmanın!” başlıklı köşe yazısında kimi DTP’lilerin adlarını tek tek sıraladı ve her şehit için DTP’li öldürülmesini istedi. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı bu yazıyı “fikir özgürlüğü” olarak değerlendirdi ve takipsizlik kararı verdi. Mahkeme de bu kararı isabetli buldu (Milliyet, 02.10.08).
Gazeteci Kürt olsa, bu X” harfinden gazetesi kapatılırdı (örnek: Radikal, 22.01.08), Ama benim derdim başka: Bu zat yazısına devamla “… ayrıca, DTP’lilerin anaları da sinkaf edilmelidir” demiş olsa, acaba hakkında o zaman soruşturma açılır mıydı?
Hiç sanmam. Yazdım ya, ANAP Milletvekili Süleyman Sarıbaş Azınlık Raporu çıkınca bendeniz ve Prof. Kaboğlu hakkında Meclis kürsüsünden “Azınlık arayanlar, analarına, babalarının kim olduğunu bir kez daha sormalıdırlar. Ey Türk, titre ve özüne dön. Ne mutlu Türk’üm diyene” (Hürriyet, 27.10.04) diyerek bizi piç, ölmüş analarımızı orospu, ölmüş babalarımızı deyyus ilan etmişti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de 16.01.2007’de bu sözleri akladı. Bu memlekette ancak kimlerin anasına-babasına sinkaf çekilirse yargıçlarımız mahkumiyet kararı verebilirler, sizlerin tahminine bırakıyorum.
Yahu, Ortaçağ tarihinde okurduk, şaşardık “100 Yıl Savaşları” mı olurmuş diye. Şeyh Sait’ten hesaplayın, bizimki şimdiden 83 yıl oldu. Ha gayret. Bir de anaların Kürtçe ağıtlarını yasaklarsak arayı bir anda kapatma hatta aşma imkanı var.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder