5 Mayıs 2012 Cumartesi
DENİZLER; ÖLÜM ve YAŞAM KÜLTÜRÜ
ÇAKTIĞINIZ KIVILCIM GÜR BİR ALEV OLARAK YANIYOR
Deniz Gezmiş - Hüseyin İnan - Yusuf Aslan (6 Mayıs 1972)
Mihrac Ural - 6 Mayıs 2012 / Pazar. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan anısına…
Denizlerin idam günü kapsamlı bir ele alışı gerektirir. Kendi yerelimizin orijinal bir vakası olması nedeniyle sunduğu dersler kadar, ölüm ve yaşam kültürlerinin çatışmasını ifade etmesi açısından çok önemli.
Denizlerin idamı, İnsanın içini ürperten bir gerçektir. Bu idam kararı, tarihin en haksız hukuk davasının, kuşkulu yargı ve kirli adaletin simgesidir. Denizlerin yaptıkları hiçbir fiil o günün yasalarıyla da idam kararına neden oluşturmaz. Ancak bu kararı alanların amacı farklı; "3 bizden verdik, 3 sizden alıyoruz" dediler. Mendereslerin idamına yapılan bu göndermeyle, Denizlerin idamında yatan hukuk dışı katliamı açığa vurdular.
Ancak gerçekler bunun ötesindedir. Olay son tahlilde, ölüm kültürüyle yaşam kültürünün çatışmasıdır. Bu anlamda onların bizden 3 yiğit aldıkları doğru, ama biz onlardan hiçbir şey almadık, almayacağız da.
Bizim davamız bir vicdan davasıdır, bir gönül davasıdır bir hak davasıdır bu davalara kimse kan bulaştıramaz.
Biz yaşam için mücadele ediyoruz, ölüm kültürü bize ait değildi. Biz idamların ne önceki icraatını ne de sonraki icraatını savunuruz; idamın her türünü yadsırız.
Canı, verenden başka kimse alamaz; inananlar buna Tanrı verdi tanrı alır desinler, biz doğa verdi doğa alır diyelim, hepsi aynı yola çıkar. Ama yolu olmayan, çıkmaz sokak olan idam fiilidir, insanı yok etme mantığı, dam kültürüdür. Bu ise kaostur…
Bu ülke tarihisiz ve talihsiz gibidir. “Kılıç hakkı” diyerek hükümran oldukları bu kadim uygarlıkların yurdunda, insanlığa ışık saçan uygarlıkları ve uygar ulusları daha üst bir uygarlıkla özümseyemedikleri için bir ölüm kültürü tutturup yürüdüler, O gün bu gün bu kültürün hükmü altında bu toprakların kimyasını bozdular, insanlığını bitirdiler. “Katli vaciptir” diye fetva verdiler; padişahlar bile, babalarını, annelerini, kardeşlerini ve çocuklarını katletmekten çekinmediler. Güç uygarlığı, tarihin her kesitinde uygarlığın gücünü yok etmek için kollarını sıvayıp durdu. Kültür mirasının birikim ve devamlılığı gibi medeni olmayı gerektiren özellikleri hiç bilmeyenler, tarihsizliklerini, bu toprakların yerlilerine talihsizlik olarak dayattılar.
O gün bu gündür, akıllara ziyan yöntemlerle ölüm kültürünü yaymak için gerekçe uydurdular, katlettiler idam ettiler… Bu bir siyasi duruştu, insanlıkla ilgili bir yaklaşım tarzıydı. Osmanlıdan, Cumhuriyetteki Osmanlıya kadar farklılıklara dayatılan ölüm denklemi burada anlam buldu. Başkasının yarattığı değerleri, anavatanları gasp edenlerin, hırsız tedirginliğiyle gösterdiği refleks, insan varlığına yönelik bir ölüm hamlesine dönüşüyordu…
Bu akılın cinneti, ülkemizde üç kuşaktır özgürlük ve demokrasi uğruna mücadele edenleri ölüm tehdidi altında tutmuştur. Sivil diktatörlük peşinde koşanların, toplumu zorla sindirme çabalarının bir parçası olan idam, yanlıştan geri dönülmesi mümkün olmayan bir yoldur, bu ise, adalet mefhumuyla kabul edilebilir bir yaklaşım olamaz.
6 Mayıs idamları, ittihatçı aklın, Cumhuriyetteki Osmanlının çirkin tecellisidir. Bu akıl ilginç bir tarih kesişmesiyle İttihatçı Cemal Paşa tarafından, 6 Mayıs 1916'da Şam şehrinin Merci alanında, Lübnanlı ve Suriyeli özgürlükçü 21 lideri idam etmiştir. 6 Mayıs aynı zamanda Cemal Paşanın doğum günüdür (6 Mayıs 1872 Midilli). Doğum gününü insan katliyle kutlayan bir cellat. Bu nedenle İttihatçı Cemal paşa Es-seffah (cellat) olarak adlandırılmıştır. 6 Mayıs günü de bu ülkelerde şehitler günü olarak kutlanır. Bu ittihatçı algı, Cumhuriyetteki Osmanlı olarak, hiçbir hukuk kuralına sığmayan yöntemle Denizleri idam etmiştir.
Bizler de bu günü Şehitler günü olarak anmak için, ortak bir iradeye doğru gitmeliyiz. Tüm şehitlerimizi, Denizler kadar, Mahir Çayanları, İlker Akmanları, Hanna Maptunoğlu ve Nebi Rahumaları bu ortak günde anmalıyız.
Resmi olarak idamın olmadığı ülkemizde, yargısız infazlarla bu işin çok daha kötü biçimde icra edildiğini biliyoruz. Sivil diktatörlüğe yöneldikçe de bu infaz türlerine yenilerini katılarak idam boşluğunu gidermeye çalışacakları açıktır. Bu güçlere karşı inadına yaşam kültürünü savunmak hepimizin, insani sorumluluğudur.
Bayrak yarışı gibi, bir kuşaktan diğerine taşınan özgürlük ve demokrasi mücadelesi bu yanıyla idamlara karşı bir mücadeledir.. Denizler bu mücadelenin kıvılcımını çaktılar. Halklarımızın en adil ve en haklı talebi demokrasinin inşasına şimdi milyonlar katılıyor. Bu haklı mücadeleye omuz vermek birey olarak toplum karşısındaki görevimizidir. Şehitlerimizin de bizden beklediği budur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder