29 Ocak 2009 Perşembe
Siyonist Varlığa Karşı Akademik Boykot
Kristen Cheid
Çeviren: Somer Sultan
thesultanpost@hotmail.com
6.4.2002 tarihinde 120 akademisyen ve araştırmacı, The Guardian gazetesinde yayınlanan açık bir mektuba imza attılar. Bu mektupta Avrupa Birliği'ni İsrail'le akademik anlamda imzaladığı yardım sözleşmelerinden vazgeçmesine ve ona verdiği hibeleri kesmeye davet etmişlerdi. Nitekim Avrupa Birliği 1995 yılında İsrail'le ortaklık sözleşmesi imzalamıştı. Bu sözleşme gereği A.B, İsrail'de bilimsel araştırmaların ve alt yapının gelişmesi için ekonomik destek yanı sıra İsrail ürünlerine ticari öncelik tanıyan protokoller uygulamaya başlatmıştır. Ancak bu ilişkinin sürekliliği için İsrail'in insan hakalarına ve demokrasi ilkelerine uyma zorunluluğu şartı koyulmuştu. İmzacılar isteklerine, İsrail'in Filistin halkına karşı uyguladığı insanlık dışı muameleyi ve Dünya kamoyunun bütün çağrılarını umursamamasını neden gösterdiler. İsrail'in en büyük müttefiki ABD, bu haklara saygı duymasına zorlamadığından dolayı AB 10.4.2002'de İsrail'e mali desteğini durdurma kararı almıştır. Bu karar gerçekte yürürlüğe geçmese de İsrail'e karşı akademik boykotun gelişmesine neden oldu. İsrail'in Akademik kuruluşlarına karşı başlayan akademik boykot hareketinden bahsetmekte yarar vardır.
Kasım 2002'de the Guardian gazetesinde yayınlanan mektup 600 ek imzacı kazandı. Dünya'da benzer eylemlerin doğmasına yol açtı. Fransa'da akademisyenler benzer bir mektup yayınladıklarında 1000 imzaya kadar ulaşabildiler. Avusturya, İtalya ve Norveç'te de benzer kampanyalar başlatıldı. Bazıları, internet sitelerinden İsrail kuruluşların link'lerini sildiler. Bazıları, İsrail'li araştırmacıların yazdığı araştırmaları yayınlamayı reddettiler. Yönetmeni Mona Bâker'in olduğu bir dergi, İsrail'li iki editörünü kovdu. Aynı zamanda kuruluşlarca da bazı işlemler oldu; İngilter'de iki büyük meslek ve akedemik kuruluş olan "NATFHE" ve "AUT" üyelerinin İsrail'le akademik ilişkilerini kesmesi yönünde fikirleri değerlendirmeleri için davetleri onayladılar ve A.B'nin İsrail'e finans desteğini kesmesi çağrısında bulundular. Fransa'da dört tane üniversitenin yüksek kurulu aynı çağrıda bulundu (Paris 6, Paris 7, Grenoble ve Monpélie üniversiteleri) ; "İsrail'in süper olanakları Filistin topraklarında dramatik gelişmelere yol açmaması için".
Akademik boykotun başlamasının bir yıl sonrasında meyvasını vermeye başladı. Cenevre'de meşhur CERN laburatuvarında nükleer fizik araştırmalarına İsrail'li bilim adamlarının katılması yasaklandı. 2002 - 2003 yılları içinde İsrail'de düzenlenmesi planlanan bütün uluslararası akademik konferanslar iptal edildi. İsrail'lilerin yazdığı bir sürü araştırma geri çevrildi, zira hakem kurulu zarflarını açmayı bile kabul etmediler. "Akademik boykotun etkisi, İsrail'in akademik yaşantısının gündeminde kendini göstermeye başlamıştır... Akademik aktivitelerde gerileme vardır". Bu sözler "İsrail'de bilim" kuruluşunu temsil eden bir İsrail'li araştırmacıya aittir. Akademik boykotun etkisi zamanla daha da etkili olacağı şu sebeplerden dolayı kesindir:
1. Çevresiyle ilişki kuramayan İsrail'liler için Avrupa ile olan ilişkilerinin kesilmesi Onlara acı bir etki yaratacaktır.
2. Akademik boykot, özellikle İsrail "Devleti" için acı bir etki taşıyacaktır; çünkü İsrail sanayii ve ziraat alanında nisbeten zayıf olsa da "Dünya'da birey başına düşen en yüksek araştırma kağıtlarına sahip" olduğundan dolayı bununla hep övüncünü ifade ederdi.
3. Bu akademik/mali ambargo, akademik anlamda zor günler geçiren, devletin İntitfada'ya karşı açtığı savaş nedeniyle harcamalarına kısıtlama getirdiği bir zamanda üniversitelere olumsuz bir etki taşımıştır.
İsrail yanlısı medya ve lobi güçlerinin bu kampanya karşısında suskun kalmaması normal bir şeydir. İsrail'e karşı çalışılması gerektiğini dile getiren her akademisyeni "Anti Semist" ve "Özgürlük düşmanı" töhmetleriyle karşı karşıya bıraktı. Bu akademisyenlerin bütün isteği, sadece 1967'den sonra işgal edilen Arap topraklarından çekilmesi bile olsa bu töhmetlerden kurtulamamıştır. (belli ki yazar Radikal Arapların düşünü; İsrail'in topyekün dağılması düşünü benimsemektedir. Ben de bir radikal Arap olarak O'nu tebrik ediyorum; zira 1967 bölgelerini kurtarmakla işgal bitmiyor. İsrail'in kendisi işgaldir - çevirmenin notu). Bu güçler, İsrail'e akademik boykot uygulanması çağrısında bulunanları ayrımcılıkla suçladı ;(Çünkü - kendi deyimleriyle - Dünya'da diğer hak gaspçılarından göz yummuşlar ve 67 bölgesindeki durumdan dolayı sadece İsrail'i suçlamışlardır),
- Bilgisizlikle (İsrail'i eski G. Afrika aparted yönetimine benzettikleri için),
- Kendini beyenmişlikle (İsrail'i dışarıdan değişime zorlamaya çalıştıkları için),
- Güç kullanmakla (İsrail'li akademisyenlerin hayatını tehlikeye soktukları için),
- Denetim yapmakla (İsrail akademik özgürlükleri kısıtlamaya çalıştıkları için),
- Yanlış bakış açılarına tutunmakla ("Barışın kaynağı" olan üniversiteleri hedef aldıkları için ve "kültürel diyalogları" desteklemek yerine akademisyenleri yalnız bırakmaya çalıştıkları için),
- Düşünce darlığıyla (Bilimin enternasyonal yönünün aksine akadmiye siyaset karıştırdıkları için).
Bütün bu töhmetler beklenmişti; çünkü aparted G.Afrika'ya karşı düzenlenen boykotlarda da aynı töhmetler kendini göstermişti.
Ancak siyonist yanıtta dikkat alıcı bir husus var; özellikle eğitim sahasında Dünya genelinde akademisyenlerin kendi aralarında İsrail'in insanlık dışı politikalarını tartışmalarına kapı açmıştır. Meşhur Fransız filozof Bernard Henry – Levy'in boykotçuları "Filistin'li radikaller içinde en uç radikallere" benzetmesi üzerine Hélén Salmon adında bir ingliz öğrenci, "Beyt Lahem üniversitesi kütüphanesine düşen bir roket, akademik özgürlükleri bir kaç İsrail'li konuşmacının küçük bir çeviri dergisinden kovulmalarından daha fazla tehdit etmektedir" cevabında bulundu. Filistin'le İskoçya Dayanışma Kampanyası, İsrail'in akademik hareketini denetleme suçlmasında olan büyük yalana dikkatleri çekti; "2001 – 2002 yılları arasında 216 Filistin'li öğrenci öldürüldü, 2514 yaralandı, 164 tutuklandı. 17 hoca/görevli öldürüldü, 71 tutuklandı. 1289 okul üç hafta ve fazlası süresince kapatıldı. Filistin'li çocukların %50 si ile 35000 eğitim görevlisinin okullarına gitmesi yasaklandı". Bu istatistikler yayınlandığında İsrail'i savunmaya çalışan ve "Akademik özgürlükler"e inandığını öne sürenlerin yalanını ulu orta sermiştir. NATFHE başkanı Tom Wilson şu sonuca vardı: "Birleşik krallığın akademisyenleri mesleklerini önemsiyorlarsa boykotu desteklemeleri lazımdır".
İsrail'liler kendi akademisyenlerinin, boykotu hakketmediklerini ispat etmek zorunda kaldılar (!) Bu, basın organların İsrail'in akademik haklara nasıl saldırdığını tartışmaya başlamasına yol açtı. Bilinen "Nature" dergisi, üniversitelerin kültürel ilişkileri güçlendirdiğinden dolayı barış köprüleri kuruduğundan bahsederek, barışı isteyen akademisyenleri İsrail'i boykot edeceklerine uluslar arası sempozyumlar düzenlemelerine davet etti. Ancak, Tanya Reinhart derginin kamuoyunu aldatmaya çalıştığını şu örnekle açıkladı: İsrailliler 1998 yılında Kudüs üniversitesi içinde Spenoza kolejinin düzenlediği uluslararası bir konferanstan faydalanmak istemişlerdir: konferans hazırlıkları sırasında üniveritede çalışan Prof. Musa El-Büdeyri'nin kimlik kartı elinden alınmış, yerine turist vizesi verilmişti (9000 Kudüs'lüye yapılanın aynısı); bu sırada yabancı katılımcıların İsrail içişleri bakanlığına gönderdikleri şikayet mektubunu konferans sırasında dağıtmalarına imkan tanınmadı. Öne sürülen gerekçe de şöyleydi; siyasetle akademik işleri karıştırmamak lazım (!) El-Büdeyri'nin bu olayı Filistin'lilerin köprülere ihtiyaç duymadıklarını zira kendilerini diğerlerinden ayıran uçurum yoktur, ama onların insanlık ve ulusal haklarının dayandığı deyneklerin korunması gerektiğini göstermiştir. Lorens Davidson bu konu hakkındaki düşüncesini şöyle belirtiyor: "İsrail'lilerin Dünya'yla "kültürel alış verişleri" 1948'den beri sürmektedir... ama ard arda gelen İsrail hükümetlerinin uyguladığı vahşi-kolonyalist politikalarını değiştirmek için hiç bir şey yapamadı"
El-Büdeyri olayı aynı zamanda, "İsrail ve Filistin siyasi yaşantısının bilimsel mesleklerden ayırt edilemez" olduğunu göstermiştir. 25000 kişi İsrail devletinin uygulamalarından İsrail'li bilim kuruluşlarının sorumlu olmadığını belirten bir bildiriye imza atmlarıyla birlikte boykot yanlıları İsrail devletinin Filistinli akademik yaşantı ve kaynakları sistematik bir şekilde yok ettiğini savundular. Örneğin, Filitin'le Dayanaışma Kampanyası - İskoçya şubesi internet sitesinde "Namlu Ucunda Eğitim" başlığı altında yayınladığı bir raporda; işgalin çocukların öğrenme kapasiteleri üzerinde, güven duymalarında, akıl sağlıklarında, onurlarında ve hatta bilinçlerinde olan negatif etkisini açıklamıştır.
Boykotu eleştirenlere cevaben NATFHE'den Bob Ferguson, Batı Şeria'da gezip, göreceklerini kendi gözüyle gördükten sonra şöyle dedi: "Biz karşı bir boykota davet ediyoruz, çünkü Filistin'liler her gün hissedilebilir bir boykot yaşıyorlar". Üstelik, İsrail'i boykot etmeyi tartışmaya açan kanallar giderek bu varlıkta akademiye bir denetim olduğunu ispat eden birer şahit haline geldi. İlan pape, Hayfa üniversitesi içinde 1948 yılında cereyan eden toplu kıyımları ele alan bir konfrans düzenlemeyi denediğinde bu üniversite tarafından uğraşları nasıl tahrip edildiğini detaylarıyla anlattı. Diyor ki: "İsrail akademisini dışarıda boykot etmek açıklanabilir bir şeydir; sadece yahudi devlete işgalini bitirmek için kapsamlı bir baskının bir parçası olarak değil, aynı zamanda İsrail araştırmacıları toplumuna giderek büyüyen ahlaki korkaklılıklarının bir fiyatı olduğunu ifade eden bir uyarıdır. Bu akademi, bölgesi içinde hala baskı ve korkutmaya devam ediyorsa, işgal edilen topraklar içinde akademik yaşantının yıkılmsı önünde hala suskunsa, bir parçası olmayı ümit ettiği aydın ve ilerici dünya'ya asla dahil olamaz"
Bu konuya değin yüzlerce Filistinli akademisyen bir bildiri imzaladılar, bütün İsrailli akademisyenleri İsrail'in politikalarını kınamasına davet edildi, aksi takdirde İsrail hükümetinin bir işbirlikçisi sayılıp boykota meşruu bir hedef haline geleceği uyarısında bulunuldu.
İki yıl önce bir ahlaki uyarı olarak başlayan akademik boykot bir çok insan için İsrail baskılarının gerçeklerini bilmesi için ve bu gerçekleri başkalarına aktarmaları için bir ileti haline geldi. 67 bölgelerindeki işgal politikalarına bir eleştiri olarak başlatılan şey Filistin 48 bölgesi içi İsrail devletinin ırkçılığını tahlil etmeye kadar uzandı. Eylül 2001'de Human Rightes Watche örgütü eğitim kuruluşları içerisinde 1948 bölgesindeki araplara karşı uygulanan insanlık dışı ayrımcılığını ele alan ürkütücü bir rapor yayınladı; küçük çocuk yurtlarından, yetersiz görevlileriyle ilk okullara, ırkçı ve ayırımcı kitap ve sınavlara, diploma alabilen ve saygın işlerde çalışma imkanı yakalayan arapların çok az sayıda olmasına kadar. Belki akademik boykot düzenleyenler, 1948 bölgesi sınırları içerisinde ve dışarısındaki Filisitn'lilere karşı İsrail politikalarının aynı olmasına dikkat etmeliler. Bu konuda bizatihi gören birisi şöyle demiş: "Bu bir aparted yönetimidir; aynı ülkede iki kanun sistemi, biri işgalcilere, öteki ise işgale maruz kalanlara özel." Başka boykot türlerine davet edenler ki boykotun bütün şekilleri bir birini tamamladığı düşünülmeli, akademik boykotun ince detaylarının üzerinde durmasından ders almaları gerek. Nitekim Siyonist varlıktan eşitliği sağlamasını istemek, kuruluşlarından surumluklarını üstlenmelerine davet etmek bile Akademik boykotu bir tartışma yaratma fırsatı haline getirmiştir. Dünya gözleri önünde Siyonizmin gerçek yüzünü gösterme imkanı sağlamıştır.
Bu yazımı yazdıktan sonra oturup, bunun benim için kişisel olarak hissedilebilir anlamını sordum kendime. İtalya'nın Floransa kentinde Robert Shuman Akdeniz programı tarafından düzenlenen bir atölyeye davet edilmiştim. Gitmeden bir kaç gün önce aynı atölyeye Ben Gorion üniversitesinden İsrail'li bir katılımcının olacağını öğrendim. Araştırmacı karşı kampanyaya imza atan 25000 kişiden birisiydi. Kendi içimde, işgali destekleyen ürünleri boykot ederken içimizden geçen sorunun bir benzeri geçmişti: İsrail'li bir akadimisyenle 2 gün boyunca 14 kişiyle birlikte oturmayı boykot etmemin bir etkisi olacak mı acaba? Aynı şekilde İsrail'in ürettiği bir şurubu boykot etmemin Siyonizmin yakın zaman içerisinde devrilmesini sağlıyacak mı diye hep sorardım kendi kendime. Ancak, beni en fazla sinirlendiren şey, konferansı düzenleyenlerden birisinin takıldığı tavırdı. Amerikalı bu araştırmacı benim bir Lübnanlı olarak kendi ülkemin kanunlarını çiğnemeye ve bir İsrailli araştırmacıyla birlikte oturmaya hazır olmam gerketiğini anlattı (ki söz ettiğimiz araştırmacı Ben Gorion üniversitesinden olması nedeniyle oturduğu yerden Filistinli bedevilerin Nakab çölünden nasıl kovuludklarını bir itiraz kelimesi dahi etmeden görmüştür). Mısır'lı araştırmalar uzmanı olan Walter Armbrast adlı bu organizatör konferansın sonunda, Siyonizmi boykot etmenin "siyasi etki açısından içi boş bir mesaj" olduğunu ifade etti. Ödediği vergilerin bir kısmının İsrail'e destek olarak gitemesini engelleme girişimlerinin kendisine "büyük problemler yaratacığını, bunun da ABD'nin İsrail'e verdiği desteği durdurmıyacağını" ekleyerek kendini bu yönde yormıyacağını açıkladı. Bilakis benim birşeyler yapma denemelerimi cezalandırmak istedi, Lübnanlı diğer bir akademisyen arakadaşla bu programdan kovmaya çalıştı. Ancak diğer üyeler takındığı bu tavrını kınadılar. İçinde hiç bir İsrailli varlık olmayan başka bir atölyeye davet ettiler bizi. Bu sırada katılanların tümü bu olaydan haberdar olmuşlardı. Çok sayıda insan tavrımızı desteklediler, ve sn. Walter'ın tavrını kınadılar (hem kendisinin hem de diğer Mısırlı organizatör bayanın tavrı da kınandı). Böylece öğredim ki İsrail akademesi ve İsrailli akademisyenleri boykot etmek bizi iki seçenek karşısında bırakıyor; ya işgalin ve ırkçılığın normal bir şey olduğunu kabul edip görmemezlikten geleceğiz ya da hepsini reddedip işbirlikçilerini de reddedeceğiz.
Çeviren: Somer Sultan
thesultanpost@hotmail.com
6.4.2002 tarihinde 120 akademisyen ve araştırmacı, The Guardian gazetesinde yayınlanan açık bir mektuba imza attılar. Bu mektupta Avrupa Birliği'ni İsrail'le akademik anlamda imzaladığı yardım sözleşmelerinden vazgeçmesine ve ona verdiği hibeleri kesmeye davet etmişlerdi. Nitekim Avrupa Birliği 1995 yılında İsrail'le ortaklık sözleşmesi imzalamıştı. Bu sözleşme gereği A.B, İsrail'de bilimsel araştırmaların ve alt yapının gelişmesi için ekonomik destek yanı sıra İsrail ürünlerine ticari öncelik tanıyan protokoller uygulamaya başlatmıştır. Ancak bu ilişkinin sürekliliği için İsrail'in insan hakalarına ve demokrasi ilkelerine uyma zorunluluğu şartı koyulmuştu. İmzacılar isteklerine, İsrail'in Filistin halkına karşı uyguladığı insanlık dışı muameleyi ve Dünya kamoyunun bütün çağrılarını umursamamasını neden gösterdiler. İsrail'in en büyük müttefiki ABD, bu haklara saygı duymasına zorlamadığından dolayı AB 10.4.2002'de İsrail'e mali desteğini durdurma kararı almıştır. Bu karar gerçekte yürürlüğe geçmese de İsrail'e karşı akademik boykotun gelişmesine neden oldu. İsrail'in Akademik kuruluşlarına karşı başlayan akademik boykot hareketinden bahsetmekte yarar vardır.
Kasım 2002'de the Guardian gazetesinde yayınlanan mektup 600 ek imzacı kazandı. Dünya'da benzer eylemlerin doğmasına yol açtı. Fransa'da akademisyenler benzer bir mektup yayınladıklarında 1000 imzaya kadar ulaşabildiler. Avusturya, İtalya ve Norveç'te de benzer kampanyalar başlatıldı. Bazıları, internet sitelerinden İsrail kuruluşların link'lerini sildiler. Bazıları, İsrail'li araştırmacıların yazdığı araştırmaları yayınlamayı reddettiler. Yönetmeni Mona Bâker'in olduğu bir dergi, İsrail'li iki editörünü kovdu. Aynı zamanda kuruluşlarca da bazı işlemler oldu; İngilter'de iki büyük meslek ve akedemik kuruluş olan "NATFHE" ve "AUT" üyelerinin İsrail'le akademik ilişkilerini kesmesi yönünde fikirleri değerlendirmeleri için davetleri onayladılar ve A.B'nin İsrail'e finans desteğini kesmesi çağrısında bulundular. Fransa'da dört tane üniversitenin yüksek kurulu aynı çağrıda bulundu (Paris 6, Paris 7, Grenoble ve Monpélie üniversiteleri) ; "İsrail'in süper olanakları Filistin topraklarında dramatik gelişmelere yol açmaması için".
Akademik boykotun başlamasının bir yıl sonrasında meyvasını vermeye başladı. Cenevre'de meşhur CERN laburatuvarında nükleer fizik araştırmalarına İsrail'li bilim adamlarının katılması yasaklandı. 2002 - 2003 yılları içinde İsrail'de düzenlenmesi planlanan bütün uluslararası akademik konferanslar iptal edildi. İsrail'lilerin yazdığı bir sürü araştırma geri çevrildi, zira hakem kurulu zarflarını açmayı bile kabul etmediler. "Akademik boykotun etkisi, İsrail'in akademik yaşantısının gündeminde kendini göstermeye başlamıştır... Akademik aktivitelerde gerileme vardır". Bu sözler "İsrail'de bilim" kuruluşunu temsil eden bir İsrail'li araştırmacıya aittir. Akademik boykotun etkisi zamanla daha da etkili olacağı şu sebeplerden dolayı kesindir:
1. Çevresiyle ilişki kuramayan İsrail'liler için Avrupa ile olan ilişkilerinin kesilmesi Onlara acı bir etki yaratacaktır.
2. Akademik boykot, özellikle İsrail "Devleti" için acı bir etki taşıyacaktır; çünkü İsrail sanayii ve ziraat alanında nisbeten zayıf olsa da "Dünya'da birey başına düşen en yüksek araştırma kağıtlarına sahip" olduğundan dolayı bununla hep övüncünü ifade ederdi.
3. Bu akademik/mali ambargo, akademik anlamda zor günler geçiren, devletin İntitfada'ya karşı açtığı savaş nedeniyle harcamalarına kısıtlama getirdiği bir zamanda üniversitelere olumsuz bir etki taşımıştır.
İsrail yanlısı medya ve lobi güçlerinin bu kampanya karşısında suskun kalmaması normal bir şeydir. İsrail'e karşı çalışılması gerektiğini dile getiren her akademisyeni "Anti Semist" ve "Özgürlük düşmanı" töhmetleriyle karşı karşıya bıraktı. Bu akademisyenlerin bütün isteği, sadece 1967'den sonra işgal edilen Arap topraklarından çekilmesi bile olsa bu töhmetlerden kurtulamamıştır. (belli ki yazar Radikal Arapların düşünü; İsrail'in topyekün dağılması düşünü benimsemektedir. Ben de bir radikal Arap olarak O'nu tebrik ediyorum; zira 1967 bölgelerini kurtarmakla işgal bitmiyor. İsrail'in kendisi işgaldir - çevirmenin notu). Bu güçler, İsrail'e akademik boykot uygulanması çağrısında bulunanları ayrımcılıkla suçladı ;(Çünkü - kendi deyimleriyle - Dünya'da diğer hak gaspçılarından göz yummuşlar ve 67 bölgesindeki durumdan dolayı sadece İsrail'i suçlamışlardır),
- Bilgisizlikle (İsrail'i eski G. Afrika aparted yönetimine benzettikleri için),
- Kendini beyenmişlikle (İsrail'i dışarıdan değişime zorlamaya çalıştıkları için),
- Güç kullanmakla (İsrail'li akademisyenlerin hayatını tehlikeye soktukları için),
- Denetim yapmakla (İsrail akademik özgürlükleri kısıtlamaya çalıştıkları için),
- Yanlış bakış açılarına tutunmakla ("Barışın kaynağı" olan üniversiteleri hedef aldıkları için ve "kültürel diyalogları" desteklemek yerine akademisyenleri yalnız bırakmaya çalıştıkları için),
- Düşünce darlığıyla (Bilimin enternasyonal yönünün aksine akadmiye siyaset karıştırdıkları için).
Bütün bu töhmetler beklenmişti; çünkü aparted G.Afrika'ya karşı düzenlenen boykotlarda da aynı töhmetler kendini göstermişti.
Ancak siyonist yanıtta dikkat alıcı bir husus var; özellikle eğitim sahasında Dünya genelinde akademisyenlerin kendi aralarında İsrail'in insanlık dışı politikalarını tartışmalarına kapı açmıştır. Meşhur Fransız filozof Bernard Henry – Levy'in boykotçuları "Filistin'li radikaller içinde en uç radikallere" benzetmesi üzerine Hélén Salmon adında bir ingliz öğrenci, "Beyt Lahem üniversitesi kütüphanesine düşen bir roket, akademik özgürlükleri bir kaç İsrail'li konuşmacının küçük bir çeviri dergisinden kovulmalarından daha fazla tehdit etmektedir" cevabında bulundu. Filistin'le İskoçya Dayanışma Kampanyası, İsrail'in akademik hareketini denetleme suçlmasında olan büyük yalana dikkatleri çekti; "2001 – 2002 yılları arasında 216 Filistin'li öğrenci öldürüldü, 2514 yaralandı, 164 tutuklandı. 17 hoca/görevli öldürüldü, 71 tutuklandı. 1289 okul üç hafta ve fazlası süresince kapatıldı. Filistin'li çocukların %50 si ile 35000 eğitim görevlisinin okullarına gitmesi yasaklandı". Bu istatistikler yayınlandığında İsrail'i savunmaya çalışan ve "Akademik özgürlükler"e inandığını öne sürenlerin yalanını ulu orta sermiştir. NATFHE başkanı Tom Wilson şu sonuca vardı: "Birleşik krallığın akademisyenleri mesleklerini önemsiyorlarsa boykotu desteklemeleri lazımdır".
İsrail'liler kendi akademisyenlerinin, boykotu hakketmediklerini ispat etmek zorunda kaldılar (!) Bu, basın organların İsrail'in akademik haklara nasıl saldırdığını tartışmaya başlamasına yol açtı. Bilinen "Nature" dergisi, üniversitelerin kültürel ilişkileri güçlendirdiğinden dolayı barış köprüleri kuruduğundan bahsederek, barışı isteyen akademisyenleri İsrail'i boykot edeceklerine uluslar arası sempozyumlar düzenlemelerine davet etti. Ancak, Tanya Reinhart derginin kamuoyunu aldatmaya çalıştığını şu örnekle açıkladı: İsrailliler 1998 yılında Kudüs üniversitesi içinde Spenoza kolejinin düzenlediği uluslararası bir konferanstan faydalanmak istemişlerdir: konferans hazırlıkları sırasında üniveritede çalışan Prof. Musa El-Büdeyri'nin kimlik kartı elinden alınmış, yerine turist vizesi verilmişti (9000 Kudüs'lüye yapılanın aynısı); bu sırada yabancı katılımcıların İsrail içişleri bakanlığına gönderdikleri şikayet mektubunu konferans sırasında dağıtmalarına imkan tanınmadı. Öne sürülen gerekçe de şöyleydi; siyasetle akademik işleri karıştırmamak lazım (!) El-Büdeyri'nin bu olayı Filistin'lilerin köprülere ihtiyaç duymadıklarını zira kendilerini diğerlerinden ayıran uçurum yoktur, ama onların insanlık ve ulusal haklarının dayandığı deyneklerin korunması gerektiğini göstermiştir. Lorens Davidson bu konu hakkındaki düşüncesini şöyle belirtiyor: "İsrail'lilerin Dünya'yla "kültürel alış verişleri" 1948'den beri sürmektedir... ama ard arda gelen İsrail hükümetlerinin uyguladığı vahşi-kolonyalist politikalarını değiştirmek için hiç bir şey yapamadı"
El-Büdeyri olayı aynı zamanda, "İsrail ve Filistin siyasi yaşantısının bilimsel mesleklerden ayırt edilemez" olduğunu göstermiştir. 25000 kişi İsrail devletinin uygulamalarından İsrail'li bilim kuruluşlarının sorumlu olmadığını belirten bir bildiriye imza atmlarıyla birlikte boykot yanlıları İsrail devletinin Filistinli akademik yaşantı ve kaynakları sistematik bir şekilde yok ettiğini savundular. Örneğin, Filitin'le Dayanaışma Kampanyası - İskoçya şubesi internet sitesinde "Namlu Ucunda Eğitim" başlığı altında yayınladığı bir raporda; işgalin çocukların öğrenme kapasiteleri üzerinde, güven duymalarında, akıl sağlıklarında, onurlarında ve hatta bilinçlerinde olan negatif etkisini açıklamıştır.
Boykotu eleştirenlere cevaben NATFHE'den Bob Ferguson, Batı Şeria'da gezip, göreceklerini kendi gözüyle gördükten sonra şöyle dedi: "Biz karşı bir boykota davet ediyoruz, çünkü Filistin'liler her gün hissedilebilir bir boykot yaşıyorlar". Üstelik, İsrail'i boykot etmeyi tartışmaya açan kanallar giderek bu varlıkta akademiye bir denetim olduğunu ispat eden birer şahit haline geldi. İlan pape, Hayfa üniversitesi içinde 1948 yılında cereyan eden toplu kıyımları ele alan bir konfrans düzenlemeyi denediğinde bu üniversite tarafından uğraşları nasıl tahrip edildiğini detaylarıyla anlattı. Diyor ki: "İsrail akademisini dışarıda boykot etmek açıklanabilir bir şeydir; sadece yahudi devlete işgalini bitirmek için kapsamlı bir baskının bir parçası olarak değil, aynı zamanda İsrail araştırmacıları toplumuna giderek büyüyen ahlaki korkaklılıklarının bir fiyatı olduğunu ifade eden bir uyarıdır. Bu akademi, bölgesi içinde hala baskı ve korkutmaya devam ediyorsa, işgal edilen topraklar içinde akademik yaşantının yıkılmsı önünde hala suskunsa, bir parçası olmayı ümit ettiği aydın ve ilerici dünya'ya asla dahil olamaz"
Bu konuya değin yüzlerce Filistinli akademisyen bir bildiri imzaladılar, bütün İsrailli akademisyenleri İsrail'in politikalarını kınamasına davet edildi, aksi takdirde İsrail hükümetinin bir işbirlikçisi sayılıp boykota meşruu bir hedef haline geleceği uyarısında bulunuldu.
İki yıl önce bir ahlaki uyarı olarak başlayan akademik boykot bir çok insan için İsrail baskılarının gerçeklerini bilmesi için ve bu gerçekleri başkalarına aktarmaları için bir ileti haline geldi. 67 bölgelerindeki işgal politikalarına bir eleştiri olarak başlatılan şey Filistin 48 bölgesi içi İsrail devletinin ırkçılığını tahlil etmeye kadar uzandı. Eylül 2001'de Human Rightes Watche örgütü eğitim kuruluşları içerisinde 1948 bölgesindeki araplara karşı uygulanan insanlık dışı ayrımcılığını ele alan ürkütücü bir rapor yayınladı; küçük çocuk yurtlarından, yetersiz görevlileriyle ilk okullara, ırkçı ve ayırımcı kitap ve sınavlara, diploma alabilen ve saygın işlerde çalışma imkanı yakalayan arapların çok az sayıda olmasına kadar. Belki akademik boykot düzenleyenler, 1948 bölgesi sınırları içerisinde ve dışarısındaki Filisitn'lilere karşı İsrail politikalarının aynı olmasına dikkat etmeliler. Bu konuda bizatihi gören birisi şöyle demiş: "Bu bir aparted yönetimidir; aynı ülkede iki kanun sistemi, biri işgalcilere, öteki ise işgale maruz kalanlara özel." Başka boykot türlerine davet edenler ki boykotun bütün şekilleri bir birini tamamladığı düşünülmeli, akademik boykotun ince detaylarının üzerinde durmasından ders almaları gerek. Nitekim Siyonist varlıktan eşitliği sağlamasını istemek, kuruluşlarından surumluklarını üstlenmelerine davet etmek bile Akademik boykotu bir tartışma yaratma fırsatı haline getirmiştir. Dünya gözleri önünde Siyonizmin gerçek yüzünü gösterme imkanı sağlamıştır.
Bu yazımı yazdıktan sonra oturup, bunun benim için kişisel olarak hissedilebilir anlamını sordum kendime. İtalya'nın Floransa kentinde Robert Shuman Akdeniz programı tarafından düzenlenen bir atölyeye davet edilmiştim. Gitmeden bir kaç gün önce aynı atölyeye Ben Gorion üniversitesinden İsrail'li bir katılımcının olacağını öğrendim. Araştırmacı karşı kampanyaya imza atan 25000 kişiden birisiydi. Kendi içimde, işgali destekleyen ürünleri boykot ederken içimizden geçen sorunun bir benzeri geçmişti: İsrail'li bir akadimisyenle 2 gün boyunca 14 kişiyle birlikte oturmayı boykot etmemin bir etkisi olacak mı acaba? Aynı şekilde İsrail'in ürettiği bir şurubu boykot etmemin Siyonizmin yakın zaman içerisinde devrilmesini sağlıyacak mı diye hep sorardım kendi kendime. Ancak, beni en fazla sinirlendiren şey, konferansı düzenleyenlerden birisinin takıldığı tavırdı. Amerikalı bu araştırmacı benim bir Lübnanlı olarak kendi ülkemin kanunlarını çiğnemeye ve bir İsrailli araştırmacıyla birlikte oturmaya hazır olmam gerketiğini anlattı (ki söz ettiğimiz araştırmacı Ben Gorion üniversitesinden olması nedeniyle oturduğu yerden Filistinli bedevilerin Nakab çölünden nasıl kovuludklarını bir itiraz kelimesi dahi etmeden görmüştür). Mısır'lı araştırmalar uzmanı olan Walter Armbrast adlı bu organizatör konferansın sonunda, Siyonizmi boykot etmenin "siyasi etki açısından içi boş bir mesaj" olduğunu ifade etti. Ödediği vergilerin bir kısmının İsrail'e destek olarak gitemesini engelleme girişimlerinin kendisine "büyük problemler yaratacığını, bunun da ABD'nin İsrail'e verdiği desteği durdurmıyacağını" ekleyerek kendini bu yönde yormıyacağını açıkladı. Bilakis benim birşeyler yapma denemelerimi cezalandırmak istedi, Lübnanlı diğer bir akademisyen arakadaşla bu programdan kovmaya çalıştı. Ancak diğer üyeler takındığı bu tavrını kınadılar. İçinde hiç bir İsrailli varlık olmayan başka bir atölyeye davet ettiler bizi. Bu sırada katılanların tümü bu olaydan haberdar olmuşlardı. Çok sayıda insan tavrımızı desteklediler, ve sn. Walter'ın tavrını kınadılar (hem kendisinin hem de diğer Mısırlı organizatör bayanın tavrı da kınandı). Böylece öğredim ki İsrail akademesi ve İsrailli akademisyenleri boykot etmek bizi iki seçenek karşısında bırakıyor; ya işgalin ve ırkçılığın normal bir şey olduğunu kabul edip görmemezlikten geleceğiz ya da hepsini reddedip işbirlikçilerini de reddedeceğiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder