4 Ocak 2009 Pazar
Filistin halkının direniş örgütü HAMAS'a saldırmak kime hizmet ediyor
Beyaz adama kendini kabul ettirme için illa şehitlere ve Direniş’çilere dil uzatmak mı gerekir?
Somar Sultan
4 Ocak 2009
thesultanpost@hotmail.com
Sovyetler birliği tarihe karıştıktan sonra, dünyamız değişik fikir itkileri altında kaldı. "Yeni Muhafazakarlar", "Uygarlıkların çatışması” teziyle Samuel Hantengton'cular, "Üçüncü Yol” savunucuları, "İslamcı” akımlar…
Dünya bir düşünsel boşluk içinde kaosa gitmedi. Sovyetlerin yıkılışı öncesi, bu yıkılışı amaç edinmiş emperyalist sistemde gelişen yeni liberalist politikanın dünyaya dayattığı “Yeni Dünya Düzeni” adı altında bir ilişki ağı gelip oturmuş oldu. ABD Başkanı Regan’ın temsil ettiği bu çizgi, son günlerini yaşayan Bush yönetimine kader iniş-çıkışlarıyla bu güne kadar gelip insanlığa dayatılmış oldu. İngiltere başbakanı demir leydi Margret Teacher’de bu sürecin önemli dinamiklerinden biri olmuştur.
Siyasal düzlemde emperyalizmin görülmüş en vahşi modelini sunan Regan'cılık kendini insanlığa dayatırken, altta geri ülke yönetimlerinden de önemli destekler sağladığına tanıklık edilmiştir; emperyalistler açısından serbest piyasa ekonomisinin önemli ayaklarından biri dünyaya dayatılan ayrımcılık, ırkçılık, anti-demokratik baskıcı yönetimler olmuştur. Askeri darbeler faşist yönetimle ise her zaman desteklenenlerin başında gelmiştir.
Bu süreçte inanılmaz bir propaganda dönemi açılmıştır. “tarihin sonu” , “ideolojilerin bittiği yer” gibi pompalamalar için de kalemşörler devreye girmiştir. Sosyalist sistem çözülmüş, dinamiklerini ve kaynaklarını yitirmiş solcuların en örgütsüzleri hatta örgütlü olma düşmanları ilk adımda liberalizmin hizmetine koşmuştur. Bu türler her zaman beyaz adamın yanında siyah adam rolünden öteye geçememiştir. Bu türler hep ezik kalmıştır, kraldan çok kralcılık yaparak bu sürece omuz vermeye çalışmıştır.
Böylece sözde aydın olan kişiler kendilerini batının ikinci sınıf bir parçası (ki bundan dolayı gurur duymaktadırlar), ülkelerinde de batının sadık adamları görmüşlerdir; bu algıya kendini inandıranlar ise, dünyaya demokrasiyi yaydıkları “yeni dünya düzeni”nin insanlığa özgürlük getirdiği yanılgısına kaptırmışlardı.
Kendilerini beyaz adama kabul ettirme çabalarında bulunanların hepsi sağın en uç kanadında bulunurlar. Eski solcu kimliklerini gizlemeden sol tabirlerini sağcı mantığa hizmet edecek bir şekilde nasıl kullanılacağını da bilirler.
Gelelim asıl konumuza... İsrail vahşeti sürerken birilerinin çıkıp Hamas'a saldırmasına. Bu saldırıların aynı meşrepten gelmesinin kıymeti harbiyesine.
Dünyamızda, hak sahipleriyle, bu hakkı gasp edenler arsında süren bir mücadeleye tanık olmaktayız. Bu bölümlenmede 20 yüzyılın ölçülerinden farklı ölçüler gelip belirmiştir.
Bu gün bölgemizde halkın çıkarları uğruna direnmeyi temsil edenler, halkın çıkarlarını da temsil etmektedirler. Direnme güçlerinin dini inançları ise, çok bilinmeyenli soru işareti değildir. Tersine bu sürecin başarısı için, sıkı birlik olma, kaynaşmış bir örgütsel etkinlik olarak önemli roller oynamaktadır. Balkanların Osmanlıdan özgürleşme sürecinde papazların oynadığı roller gibi. Bunların bölgemizde en bariz olanları Hizbullah ve Hamas’tır .
Hamas Filistin halkıdır. Hamas’ın direnişini var eden kararlı kılanda halkıyla bütünleşmesidir. Hamas ebedi değildir. Bu günün verileriyle Hamas, Filistin halkın çakarlarını, direnmesiyle savunabilen bir etkinliktir. Bu etkinliğe karşı Siyonist çevrelerden, geçmiş yüzyılın liberal kalemşörlerinden gelen eleştiri-saldırılar ise bölgemizde emperyalist –Siyonist çıkarlara hizmet olarak sunulmaktadır.
Şu satırları okuyun: “Filistin halkının bugün yaşamakta olduğu dramın taraflarından birisi Hamas tır. İnsanlık Filistin halkının yaşamakta olduğu acının haklı olarak etkisinde kalıyor ama Hamasın çirkinlikleri atlanıyor. Hamas Filistinin katliamında taraftır. Ama Filistin halkına değil emperyalizm ve Siyonizm’e taraftır. Objektif olarak değilse bile sübjektif olarak böyledir.” (Teslim Töre: “Filistin, Hamas, İsrail üçgeni” makalesi)
Bu satırları yazanın bir akıllı tarafından yazıldığını düşünmüyorsanız, gerisiyle hiç ilgilenmeyin. Aynı meşrepten bir başkası bakın ne diyor:
"Yerleşim birimlerine rastgele roket atmak emperyalizme ve siyonizme karsi savasmak midir? Hamas’in ev yapimi roketleri somut bir hedefe yonelik olarak ateslenemezler. Diyelim 20 kilometre otede bir Israil yerlesim birimi var. Oraya yonelik olarak atilir, artik kime isabet ederse...
Hamas fuzeleri bugune kadar esas olarak sivilleri oldurdu.
Hamas sadece Israil devletini degil, Israil’de yasayan butun halki; Araplari, ilericileri, kadinlari, cocuklari, herkesi dusman goruyor.
Hedefsiz roket gondermenin baska bir aciklamasi olamaz.” ( Engin Erkiner “Aykırı yazı” makalesi)
Bir cahilin cüretinden çok Siyonist algının marjinal çığlıkları olarak dile gelen bu satırlar gerçekte, halkın çıkarlarına karşı soyut barışçılık., soyut halkların kardeşliği, soyut silahlı mücadele karşıtlığı teraneleriyle kendini aldatan söylemlerdir. Bu mantık, İsrail siyonizminin bir ölüm makinesi olduğu gerçeğini, 2000 yılından bu yana 7000 Filistinliyi katleden, 50 000 kişiyi yaralayan bir ölüm mekanizması olduğunu, insanlığın gözünden kaçırmaya çalışmaktadır. Bu söylemler hiçbir zaman halkın çıkarlarıyla uyumlu sol söylemler olmadığı gibi dünya saflaşmasında, bölge ve ülke saflaşmasında zalimin yanında yer alan söylemlerden öteye geçmemiştir.
Bu söylemlerden de anlıyoruz ki, Batının marjinal akımları 20.yy dan kalma köhne söylemleri ve solculuk maskesiyle,halkın çıkarları için direnen her etkinliğe saldırmaya devam ediyor.
Arap aleminde bu söylemlerin başını Suudi Arabistan'ın El-Hayat gazetesinin çektiği neoliberalci çizgi temsil ediyordu, “yeni dünya düzeni” çizgisinin Arap ülkelerindeki militan dergisi bu süreçte aktif fikirsel roller oynadı. Hala Arap gericiliğinin ve bu akımdan geride kalan emperyalist artıkların sözcüsüdür.
Bu derginin son 25 yıl içinde yarattığı sahte özgürlük akımlarının tutsağı Arap solcular az değildir. Biatı orada tescilli eski komünist sosyalist ilerici kalemşörde hizmette taksirat yapmamıştır. İşte tam bu türlerle örtüşün ülkemizin yeni düzen artığı sesleri de Gazze direnişi ortamında görünmeye başlamıştır. Bu ortamda görünme olayı doğaldır, zira bu ortamda kırılma vardır, kimse kendini gizleyemez ve bir biçimde kendini açıkça ifade edecektir.
Arap gericiliğinin Hamas’a saldırısını uzun zamandır biliyoruz. Şimdi de ülkemizde Siyonistler adına bunu yapanlar ortaya çıktı. Bunu da görmüş olduk.
Hamas; Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak gibi ülkelerde güçlü bir konumu olan ve islamcı görüşlerin en eski fraksyonu olan İhvan El-Müslimin (Müslüman Kardeşler)in Filistinli uzantısıdır. Artık söylemlerinde bir ağırlık olmayan tutarlılık hiç bulunmayan Teslim törenin iddia ettiği gibi Hamas’ı ne ABD ne de İsrail kurdu. Bu sözlerin hiçbir kaynağı gerçekçi değildir. Teslim töre yazısında bunu birileri kulağına fısıldamış mış, kocaman bir yalan. Sözün ettiği kişilerle hayatında görüşüp görüşmediği bir yana, Hamas Filistin’in acılarından, yokluklarından FKÖ’nün sırtını dönüşlerinden, anlaşma masalarında tüketilen boş çabalardan üremiştir. Bu gerçeği de en iyi bilen Yaser Arafat’tır. Bunun için Yaser Arafat Hamas’ı hiçbir zaman karşısına almamış tersine sürekli desteklemeyi gerekli görmüştür. Hamas Filistin halkının en derinden duyulan acılarının sesiydi. Tarihi tesadüflere, salt iradeci müdahalelere bağlamıyor isek Hamas’ı yaratan şartların gerçek olduğunu bilincimize çıkartmakla yükümlüyüz. Bu Hamas’ın ebedi olmayacağı, her zaman ve sonuna kadar halkın bire bir haklarını savunmada kalmayabileceği ihtimalini dışlamaz. Bu günün ve bu tarihi kesitin verileriyle Hamas Filistin halkıdır diyoruz. Dün bunu el Fetih hareketine zaman zaman da FKÖ’nün diğer örgütlerine söylediğimiz gibi.
Ortadoğu'yu bilenler Müslüman kardeşler sağcı ve solcu Arap rejimlerin çoğuna ana muhalefetlik yaptığını bilirler. ABD kendi müttefiklerini mi zayıflatıyor? Hamas'ın ard arda iki lideri İsrail tarafından öldürülmesi ve üçüncüsünün kılpayı kurtulmasını nasıl açıklana bilir? İsrail kendi adamlarını mı öldürüyor? Binlerce insanı kurumu, olanağı günü birlik yok eden İsrail mi, Haması’ kurdu? Bu deli saçması sözleri kimse ciddiye almayacağı açıktır. Böylesi aptallıklar, zaman karelerindeki fırsatları kaybetmiş olanlar bile artık geveleyemez.
Yılda 1000 Filistinliyi, mezbahada doğrayan bir Siyonist İsrail devleti koşullarında Hamas’ın el yapımı füzelerinin ses bombası olmaktan öteye geçmeyen tedirginlik yaratmaktan öteye geçmeyen hallerini öne çıkartmak ise ahlaki açıdan çok tartışmalı bir söylemdir. Bunu dile getiren Engin Erkiner’in Siyonistliğini, Arap düşmanlığını başka konularda olduğu gibi burada da tekrar etmesi ayıplanacak bir durumdur. Kara harekatını başlatan Siyonist İsrail, 27 aralıkta başlattığı Gazze saldırılarında ölü sayısının 500’ü aştığını hatırlatmak ve bunların ezici çoğunluğunun kadın ve çocuklardan oluştuğunu söylemek umarım çok şey anlatmalıdır.
Ortadoğu'yu iyi biliyorsanız Filistin'de ABD ve İsrail'in en büyük müttefiki, Arafat kanadında yıllarca barınan Mahmut Abbas-Muhammed Dehlan çizgisidir. Şimdiki Rafah sınır kapısı sorunu Muhammed Dehlan'ın yaptığı antlaşmaların neticesinde gerçekleştiğini biliyor olmanız gerek. Dehlan, sınır kapısında Avrup'lı gözlemcilerin yanı sıra İsrail denetimi olmasına razı olmuştu. Saldırdığınız HAMAS örgütü bunu kabul etmeyip, Filistin egemenliğinin daha da zarara uğramasını engelledi. O meşhur sınır kapısı sorunu budur işte. (Muhammet Dehlan Hamas Gazze'de egemenliğini ilan etmeden önce istihbarat şefiydi. Filistin Direniş'çilerini kendisi tutuklardı. Mahmut Abbas'ın sağ koludur)
Yerleşim değil işgal:
Ortadoğu ilericileri "yerleşim birimleri" terimini kullanmazlar, daha çok "işgal noktaları/birimleri" anlamına gelen terimler kullanırlar. Bunu sağcı medyaya bile kabul ettirdiler. Dünya'nın değişik yerlerinden toplanıp, Filistin'e saldırmak, Filistin'lileri çeşitli kıyımlardan geçirmek, Onları Dünya'nın dört bir tarafına dağıtmak ve topraklarına el koymaya yerleşmek denmez işgal denir. Bir kişi yerleşmenin ve işgalin arasındaki farkı bilmiyorsa demek ki eski solcudur ve batı kültürüne uyum sağlamaya çalışıyor. Çok şükür bizim öyle takıntılarımız yok, işgale işgal deriz ve ona karşı savaşana da Direniş'çi deriz. O işgal birimlerinde ilerici yoktur çünkü ilerici orasını bırakmış vatanına geri dönmüş olmalı. Bir işgal biriminde yerleşmek bir veya birden çok Filistin'linin kanı pahasına koruduğu vatanından faydalanmak demektir. Sizi bilmem ama gerçek ilericiler bunu yapmazlar.
Anlıyacağınız Hamas füzeleri sivilleri vurmadı çünkü israil'de sivil yok (hem mecazi anlamda hem de gerçek anlamda). Hamas füzeleri işgalcileri vurmaktadır. Bu füzelerin el yapımı olması da Filistinlileri yalnız bırakan gericilerin ayıbıdır Hamas'ın değil. Elindeki dar imkanlarla savaşması, mücadelesinden vaz geçmemesi bu örgütün gerçek bir Direniş örgütü olduğunu gösterir. ABD'nin kurduğu bir örgüt dar çıkarlarına bakar, son nefesine kadar kavgaya girmez. Yapay oluşumların niteliği budur. Hamas gerçek bir halk örgütüdür.
Direniş çizgisi:
Arapların en eski umudunu ayakta tutan az örgütlerden birisi Hamas'tır. Ve bu umut, batılıların üs gibi konumlandırdıkları Siyonist İsrail devletinin yıkılmasıdır. Bunda da haksız değillerdir. Haksızca Filistin halkının toprakları üzerine zor ve zorbalıkla kurulan, toplama halklarla vatandaş yaratılan bu devlet bölgemizin ve tüm insanlığın en büyük sorunlarına kaynaklık etmektedir. Bu bir anti-sami, Yahudi düşmanlığı değildir. Yahudiler binlerce yıl Araplarla birlikte sorunsuzca aynı topraklarda aynı mahallelerde yaşadılar. Ama Siyonizm Yahudiliğin sırtına binince her şey değişti. O yayılmacılık, gasp ve talandır ve tamamen batılı emperyalist gelişim sürecinin bir ürünüdür. Batılıdır. Yahudiliğin temel prensibiyle uyumlu değildir. Siyonizm, Batı kapitalizminin gelişimi ve emperyalizme yükseliş süreçlerinin düşün sentezlerinin ürünüdür. Yahudi toplumuna batıda emdirilmiş bu sentezin batı ortamındaki anlamı II. Dünya savaşındaki sonuçlara götürmüştür. Bunun kefareti olarak Filistin halkının toprakları üzerinde suni bir şekilde kurdurulan İsrail devleti, batıyla düşün ortaklığını siyonizmi politik bir tercih yaparak sürdürmüştür. Bu ise sorunların kaynağı olmuştur. Bunu yapısının esasına oturtmuş bir devletin bölgemizde yaşamı mümkün değildir. Siyonist İsrail devletinin bir kez yenilince yok olacağı umudu, Arapların hiçbir yenilgisini kalıcı kılmamıştır. Bu umut Filistinin gerçekçi umudu ve haklı umududur. Bu gün bunu Hamas, direnen diğer FKÖ örgütleriyle birlikte temsil etmektedir. Ancak Abbas-Dahlan çizgisi ise bundan çok uzaktır.
Konunun diğer detaylarına gelecek olursak. Arapların bu umudu uğruna mücadele veren her kimseyse ona ayrıca bölgemiz adına da teşekkürü borç biliriz. FHKC de bu örgütlerden birisidir. Eskiden bilinen bir solganları var; "Küllü Filistin mina-l bahri ile nnehr" (Filistin'in tümü, denizden nehire kadar). Bir de bilmediğiniz başka bir şey var; FHKC de el yapımı, kısa menzilli füze kullanmaktadır. Bunu bilmemek ap ayrı bir ayıptır. Eski solcu kazdığı çukura düştü anlaşılan. FHKC'nin Ebu Ali Mustafa tugayları vardır. Rus yapımı Katyuşa füzeleri yanı sıra Sumud (direnmek) ve Mustafa füzeleri vardır. Kısa menzilli füzeler Filistin davasıunda bir seçenek değil, kaçınılmaz bir stratejidir.
Ortadoğu'da bunlara kısaca retçi veya direniş örgütleri denilir. Onların yanı sıra iki ülke daha var; Suriye ve İran. Lübnan bir devlet değildirki. Lübnan'da Suriye yanlısı pakt ile ABD yanlısı pakt yan yana yaşıyorlar. Hiç birisi münferiden yönetmiyor ülkeyi. Lübnan'ın davaya karıştığını söylemek büyük bir hatadır.
Bize kim destek veriyor:
Suriye-İran-Hizbullah-Hamas-İslami Cihat-FHKC çizgisi çok konuşuldu. Rejimleri savunacak değilim. Hep yaptığınız gibi beni de ajanlaştırırsınız! Ama şu bir kaç söze dikkatinizi çekmek istiyorum:
Hasan Nasrallah: «Suriye desteği olmasaydı bizim Direniş, ancak 20 gün sürerdi», «bizi kaderimize yalnız bırakmayan İran'a teşekkürlerimizi iletiriz»
İsmail Heniyye: «Suriye arap cumhuriyeti bizim yanımızda durmaktan vaz geçmedi»
Arap birliği araştırma merkezi başkanı Hayreddin Hasip, El-Müstakilla televizyonunda yaptığı bir söyleşide şöyle demiş: «Lübnan'da kendi gözümle gördüm ki Suriye'nin Direniş'e verdiği destek açıktır. Güney Lübnan'ı İsrail tanklarının mezarlığı yapan Kornet tank savarları Suriye'den başka Direniş'in eline kim ulaştırabilirki»
Lübnan milletvekili Naser Kandil: «savaş sırasında Suriye cephesinde bir hareketlilik yaşandı, İsrail'e bir göz dağı verildi. Aslında Beşşar Esat savaşa girme kararı almıştı ve zamanlamasını Hasan Nasrallah'a bırakmıştı»
FHKC'nin ileri gelen devrimcilerinden birisi olan, Vedii Haddad, Leyla Haled ve Karlos gibi devrimcilerle birlikte olan Enis Nakkaş: «Suriye-iran stratejik ilişkileri ve Direniş güçlerine yaptıkları destek bölgedeki bütün işgal planları bozguna uğratmıştır... gelişmeler Suriye'nin bakış açısını doğruladı ve bu ülkenin önemini bir kez daha gözler önüne serdi». Tekrarlıyorum; bu sözler sıradan bir gazeteciye ait değil, FHKC askeri kanadı yöneticisi Vedii Haddad'a, ünlü devrimci Karlos ve Leyla Haled'in yanında bu eylemlerine katılmış birisidir. Tanımıyorsanız kara kutu derler O'na.
Sağcı arap ülkeleri nerde:
Bir arap olarak sözde ilerici bir İsrail'li güçle işbirliği tek bir şartla yaparım; işgal ettiği topraklardan uzak kalsın. Bu şart gerçekleşmedikçe benim için bir düşman kalacaktır. Benimle hemfikirde olanların az sayıda olduğunu sanmayın. Böyle düşünen arapların sayısı ezici çoğunluktur. Hepimizi birleştiren bir şey vardır; İsrail düşmanlığı. Bize destek olun ya da olmayın biz kendi çizgimizde yürümeye devam edeceğiz. Hamas; FHKC, Fetih'in Direniş'çi kesimi, HC-GB, İslami Cihad, Hizbullah, Emel ve kısaca bütün Direniş partileri bizim gururumuzdur, yüzümüzün akıdır. Zaten bir Hamas sorumlusu demişti: «En büyük hoşgörüyü FHKC'den gördük»
Aykırı bir yazıda sağcı arap ülkeleri hakkında ne düşündüğünüzü bilmek isterdim. Gerçekten de aykırı bir yazıydı; direniş'çilere saldırılır ama sağcılardan söz edilmedi. Doğru ya İngiltere kraliçesi, Suudi Kralı Abdullah'ı altı atlı kraliyet arabasıyla taşımıştı. Evet o batılılar demişlerdi ki: «kral Abdullah hoşgörünün bir
örneğidir». Beyaz adam öyle düşünüyorsa bir bildiği var mıdır acaba?
Sonuç olarak biz bölge insanları olarak direnenlerden yana tutum almakla kendi haklarımız ve halkımızın çıkarlarından yana tutum almış olmaktayız. Bu tutumun karşısında Siyonistlerin ve emperyalistlerin söylemleriyle bize saldıranlar ise karşı safta yerlerini almaktadır. Aramızda hakem ise zamandır. Çok zamanda değil. Filistin halkı Gazze direnmesinden başı dik çıkması buna yeterli olacaktır. Bu bir askeri cephe savaşından beklenin sonuç değildir. Gazze’nin Siyonistlere gericiliğe boyun eğmemesi bu zaferin adı olacaktır. Aynı noktada direnerek durabilmek yaptırım uygulayanların iflası anlamına gelecektir. Gazze bunu tüm insanlığa gösterecek kudrettedir.
Somar Sultan
4 Ocak 2009
thesultanpost@hotmail.com
Sovyetler birliği tarihe karıştıktan sonra, dünyamız değişik fikir itkileri altında kaldı. "Yeni Muhafazakarlar", "Uygarlıkların çatışması” teziyle Samuel Hantengton'cular, "Üçüncü Yol” savunucuları, "İslamcı” akımlar…
Dünya bir düşünsel boşluk içinde kaosa gitmedi. Sovyetlerin yıkılışı öncesi, bu yıkılışı amaç edinmiş emperyalist sistemde gelişen yeni liberalist politikanın dünyaya dayattığı “Yeni Dünya Düzeni” adı altında bir ilişki ağı gelip oturmuş oldu. ABD Başkanı Regan’ın temsil ettiği bu çizgi, son günlerini yaşayan Bush yönetimine kader iniş-çıkışlarıyla bu güne kadar gelip insanlığa dayatılmış oldu. İngiltere başbakanı demir leydi Margret Teacher’de bu sürecin önemli dinamiklerinden biri olmuştur.
Siyasal düzlemde emperyalizmin görülmüş en vahşi modelini sunan Regan'cılık kendini insanlığa dayatırken, altta geri ülke yönetimlerinden de önemli destekler sağladığına tanıklık edilmiştir; emperyalistler açısından serbest piyasa ekonomisinin önemli ayaklarından biri dünyaya dayatılan ayrımcılık, ırkçılık, anti-demokratik baskıcı yönetimler olmuştur. Askeri darbeler faşist yönetimle ise her zaman desteklenenlerin başında gelmiştir.
Bu süreçte inanılmaz bir propaganda dönemi açılmıştır. “tarihin sonu” , “ideolojilerin bittiği yer” gibi pompalamalar için de kalemşörler devreye girmiştir. Sosyalist sistem çözülmüş, dinamiklerini ve kaynaklarını yitirmiş solcuların en örgütsüzleri hatta örgütlü olma düşmanları ilk adımda liberalizmin hizmetine koşmuştur. Bu türler her zaman beyaz adamın yanında siyah adam rolünden öteye geçememiştir. Bu türler hep ezik kalmıştır, kraldan çok kralcılık yaparak bu sürece omuz vermeye çalışmıştır.
Böylece sözde aydın olan kişiler kendilerini batının ikinci sınıf bir parçası (ki bundan dolayı gurur duymaktadırlar), ülkelerinde de batının sadık adamları görmüşlerdir; bu algıya kendini inandıranlar ise, dünyaya demokrasiyi yaydıkları “yeni dünya düzeni”nin insanlığa özgürlük getirdiği yanılgısına kaptırmışlardı.
Kendilerini beyaz adama kabul ettirme çabalarında bulunanların hepsi sağın en uç kanadında bulunurlar. Eski solcu kimliklerini gizlemeden sol tabirlerini sağcı mantığa hizmet edecek bir şekilde nasıl kullanılacağını da bilirler.
Gelelim asıl konumuza... İsrail vahşeti sürerken birilerinin çıkıp Hamas'a saldırmasına. Bu saldırıların aynı meşrepten gelmesinin kıymeti harbiyesine.
Dünyamızda, hak sahipleriyle, bu hakkı gasp edenler arsında süren bir mücadeleye tanık olmaktayız. Bu bölümlenmede 20 yüzyılın ölçülerinden farklı ölçüler gelip belirmiştir.
Bu gün bölgemizde halkın çıkarları uğruna direnmeyi temsil edenler, halkın çıkarlarını da temsil etmektedirler. Direnme güçlerinin dini inançları ise, çok bilinmeyenli soru işareti değildir. Tersine bu sürecin başarısı için, sıkı birlik olma, kaynaşmış bir örgütsel etkinlik olarak önemli roller oynamaktadır. Balkanların Osmanlıdan özgürleşme sürecinde papazların oynadığı roller gibi. Bunların bölgemizde en bariz olanları Hizbullah ve Hamas’tır .
Hamas Filistin halkıdır. Hamas’ın direnişini var eden kararlı kılanda halkıyla bütünleşmesidir. Hamas ebedi değildir. Bu günün verileriyle Hamas, Filistin halkın çakarlarını, direnmesiyle savunabilen bir etkinliktir. Bu etkinliğe karşı Siyonist çevrelerden, geçmiş yüzyılın liberal kalemşörlerinden gelen eleştiri-saldırılar ise bölgemizde emperyalist –Siyonist çıkarlara hizmet olarak sunulmaktadır.
Şu satırları okuyun: “Filistin halkının bugün yaşamakta olduğu dramın taraflarından birisi Hamas tır. İnsanlık Filistin halkının yaşamakta olduğu acının haklı olarak etkisinde kalıyor ama Hamasın çirkinlikleri atlanıyor. Hamas Filistinin katliamında taraftır. Ama Filistin halkına değil emperyalizm ve Siyonizm’e taraftır. Objektif olarak değilse bile sübjektif olarak böyledir.” (Teslim Töre: “Filistin, Hamas, İsrail üçgeni” makalesi)
Bu satırları yazanın bir akıllı tarafından yazıldığını düşünmüyorsanız, gerisiyle hiç ilgilenmeyin. Aynı meşrepten bir başkası bakın ne diyor:
"Yerleşim birimlerine rastgele roket atmak emperyalizme ve siyonizme karsi savasmak midir? Hamas’in ev yapimi roketleri somut bir hedefe yonelik olarak ateslenemezler. Diyelim 20 kilometre otede bir Israil yerlesim birimi var. Oraya yonelik olarak atilir, artik kime isabet ederse...
Hamas fuzeleri bugune kadar esas olarak sivilleri oldurdu.
Hamas sadece Israil devletini degil, Israil’de yasayan butun halki; Araplari, ilericileri, kadinlari, cocuklari, herkesi dusman goruyor.
Hedefsiz roket gondermenin baska bir aciklamasi olamaz.” ( Engin Erkiner “Aykırı yazı” makalesi)
Bir cahilin cüretinden çok Siyonist algının marjinal çığlıkları olarak dile gelen bu satırlar gerçekte, halkın çıkarlarına karşı soyut barışçılık., soyut halkların kardeşliği, soyut silahlı mücadele karşıtlığı teraneleriyle kendini aldatan söylemlerdir. Bu mantık, İsrail siyonizminin bir ölüm makinesi olduğu gerçeğini, 2000 yılından bu yana 7000 Filistinliyi katleden, 50 000 kişiyi yaralayan bir ölüm mekanizması olduğunu, insanlığın gözünden kaçırmaya çalışmaktadır. Bu söylemler hiçbir zaman halkın çıkarlarıyla uyumlu sol söylemler olmadığı gibi dünya saflaşmasında, bölge ve ülke saflaşmasında zalimin yanında yer alan söylemlerden öteye geçmemiştir.
Bu söylemlerden de anlıyoruz ki, Batının marjinal akımları 20.yy dan kalma köhne söylemleri ve solculuk maskesiyle,halkın çıkarları için direnen her etkinliğe saldırmaya devam ediyor.
Arap aleminde bu söylemlerin başını Suudi Arabistan'ın El-Hayat gazetesinin çektiği neoliberalci çizgi temsil ediyordu, “yeni dünya düzeni” çizgisinin Arap ülkelerindeki militan dergisi bu süreçte aktif fikirsel roller oynadı. Hala Arap gericiliğinin ve bu akımdan geride kalan emperyalist artıkların sözcüsüdür.
Bu derginin son 25 yıl içinde yarattığı sahte özgürlük akımlarının tutsağı Arap solcular az değildir. Biatı orada tescilli eski komünist sosyalist ilerici kalemşörde hizmette taksirat yapmamıştır. İşte tam bu türlerle örtüşün ülkemizin yeni düzen artığı sesleri de Gazze direnişi ortamında görünmeye başlamıştır. Bu ortamda görünme olayı doğaldır, zira bu ortamda kırılma vardır, kimse kendini gizleyemez ve bir biçimde kendini açıkça ifade edecektir.
Arap gericiliğinin Hamas’a saldırısını uzun zamandır biliyoruz. Şimdi de ülkemizde Siyonistler adına bunu yapanlar ortaya çıktı. Bunu da görmüş olduk.
Hamas; Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak gibi ülkelerde güçlü bir konumu olan ve islamcı görüşlerin en eski fraksyonu olan İhvan El-Müslimin (Müslüman Kardeşler)in Filistinli uzantısıdır. Artık söylemlerinde bir ağırlık olmayan tutarlılık hiç bulunmayan Teslim törenin iddia ettiği gibi Hamas’ı ne ABD ne de İsrail kurdu. Bu sözlerin hiçbir kaynağı gerçekçi değildir. Teslim töre yazısında bunu birileri kulağına fısıldamış mış, kocaman bir yalan. Sözün ettiği kişilerle hayatında görüşüp görüşmediği bir yana, Hamas Filistin’in acılarından, yokluklarından FKÖ’nün sırtını dönüşlerinden, anlaşma masalarında tüketilen boş çabalardan üremiştir. Bu gerçeği de en iyi bilen Yaser Arafat’tır. Bunun için Yaser Arafat Hamas’ı hiçbir zaman karşısına almamış tersine sürekli desteklemeyi gerekli görmüştür. Hamas Filistin halkının en derinden duyulan acılarının sesiydi. Tarihi tesadüflere, salt iradeci müdahalelere bağlamıyor isek Hamas’ı yaratan şartların gerçek olduğunu bilincimize çıkartmakla yükümlüyüz. Bu Hamas’ın ebedi olmayacağı, her zaman ve sonuna kadar halkın bire bir haklarını savunmada kalmayabileceği ihtimalini dışlamaz. Bu günün ve bu tarihi kesitin verileriyle Hamas Filistin halkıdır diyoruz. Dün bunu el Fetih hareketine zaman zaman da FKÖ’nün diğer örgütlerine söylediğimiz gibi.
Ortadoğu'yu bilenler Müslüman kardeşler sağcı ve solcu Arap rejimlerin çoğuna ana muhalefetlik yaptığını bilirler. ABD kendi müttefiklerini mi zayıflatıyor? Hamas'ın ard arda iki lideri İsrail tarafından öldürülmesi ve üçüncüsünün kılpayı kurtulmasını nasıl açıklana bilir? İsrail kendi adamlarını mı öldürüyor? Binlerce insanı kurumu, olanağı günü birlik yok eden İsrail mi, Haması’ kurdu? Bu deli saçması sözleri kimse ciddiye almayacağı açıktır. Böylesi aptallıklar, zaman karelerindeki fırsatları kaybetmiş olanlar bile artık geveleyemez.
Yılda 1000 Filistinliyi, mezbahada doğrayan bir Siyonist İsrail devleti koşullarında Hamas’ın el yapımı füzelerinin ses bombası olmaktan öteye geçmeyen tedirginlik yaratmaktan öteye geçmeyen hallerini öne çıkartmak ise ahlaki açıdan çok tartışmalı bir söylemdir. Bunu dile getiren Engin Erkiner’in Siyonistliğini, Arap düşmanlığını başka konularda olduğu gibi burada da tekrar etmesi ayıplanacak bir durumdur. Kara harekatını başlatan Siyonist İsrail, 27 aralıkta başlattığı Gazze saldırılarında ölü sayısının 500’ü aştığını hatırlatmak ve bunların ezici çoğunluğunun kadın ve çocuklardan oluştuğunu söylemek umarım çok şey anlatmalıdır.
Ortadoğu'yu iyi biliyorsanız Filistin'de ABD ve İsrail'in en büyük müttefiki, Arafat kanadında yıllarca barınan Mahmut Abbas-Muhammed Dehlan çizgisidir. Şimdiki Rafah sınır kapısı sorunu Muhammed Dehlan'ın yaptığı antlaşmaların neticesinde gerçekleştiğini biliyor olmanız gerek. Dehlan, sınır kapısında Avrup'lı gözlemcilerin yanı sıra İsrail denetimi olmasına razı olmuştu. Saldırdığınız HAMAS örgütü bunu kabul etmeyip, Filistin egemenliğinin daha da zarara uğramasını engelledi. O meşhur sınır kapısı sorunu budur işte. (Muhammet Dehlan Hamas Gazze'de egemenliğini ilan etmeden önce istihbarat şefiydi. Filistin Direniş'çilerini kendisi tutuklardı. Mahmut Abbas'ın sağ koludur)
Yerleşim değil işgal:
Ortadoğu ilericileri "yerleşim birimleri" terimini kullanmazlar, daha çok "işgal noktaları/birimleri" anlamına gelen terimler kullanırlar. Bunu sağcı medyaya bile kabul ettirdiler. Dünya'nın değişik yerlerinden toplanıp, Filistin'e saldırmak, Filistin'lileri çeşitli kıyımlardan geçirmek, Onları Dünya'nın dört bir tarafına dağıtmak ve topraklarına el koymaya yerleşmek denmez işgal denir. Bir kişi yerleşmenin ve işgalin arasındaki farkı bilmiyorsa demek ki eski solcudur ve batı kültürüne uyum sağlamaya çalışıyor. Çok şükür bizim öyle takıntılarımız yok, işgale işgal deriz ve ona karşı savaşana da Direniş'çi deriz. O işgal birimlerinde ilerici yoktur çünkü ilerici orasını bırakmış vatanına geri dönmüş olmalı. Bir işgal biriminde yerleşmek bir veya birden çok Filistin'linin kanı pahasına koruduğu vatanından faydalanmak demektir. Sizi bilmem ama gerçek ilericiler bunu yapmazlar.
Anlıyacağınız Hamas füzeleri sivilleri vurmadı çünkü israil'de sivil yok (hem mecazi anlamda hem de gerçek anlamda). Hamas füzeleri işgalcileri vurmaktadır. Bu füzelerin el yapımı olması da Filistinlileri yalnız bırakan gericilerin ayıbıdır Hamas'ın değil. Elindeki dar imkanlarla savaşması, mücadelesinden vaz geçmemesi bu örgütün gerçek bir Direniş örgütü olduğunu gösterir. ABD'nin kurduğu bir örgüt dar çıkarlarına bakar, son nefesine kadar kavgaya girmez. Yapay oluşumların niteliği budur. Hamas gerçek bir halk örgütüdür.
Direniş çizgisi:
Arapların en eski umudunu ayakta tutan az örgütlerden birisi Hamas'tır. Ve bu umut, batılıların üs gibi konumlandırdıkları Siyonist İsrail devletinin yıkılmasıdır. Bunda da haksız değillerdir. Haksızca Filistin halkının toprakları üzerine zor ve zorbalıkla kurulan, toplama halklarla vatandaş yaratılan bu devlet bölgemizin ve tüm insanlığın en büyük sorunlarına kaynaklık etmektedir. Bu bir anti-sami, Yahudi düşmanlığı değildir. Yahudiler binlerce yıl Araplarla birlikte sorunsuzca aynı topraklarda aynı mahallelerde yaşadılar. Ama Siyonizm Yahudiliğin sırtına binince her şey değişti. O yayılmacılık, gasp ve talandır ve tamamen batılı emperyalist gelişim sürecinin bir ürünüdür. Batılıdır. Yahudiliğin temel prensibiyle uyumlu değildir. Siyonizm, Batı kapitalizminin gelişimi ve emperyalizme yükseliş süreçlerinin düşün sentezlerinin ürünüdür. Yahudi toplumuna batıda emdirilmiş bu sentezin batı ortamındaki anlamı II. Dünya savaşındaki sonuçlara götürmüştür. Bunun kefareti olarak Filistin halkının toprakları üzerinde suni bir şekilde kurdurulan İsrail devleti, batıyla düşün ortaklığını siyonizmi politik bir tercih yaparak sürdürmüştür. Bu ise sorunların kaynağı olmuştur. Bunu yapısının esasına oturtmuş bir devletin bölgemizde yaşamı mümkün değildir. Siyonist İsrail devletinin bir kez yenilince yok olacağı umudu, Arapların hiçbir yenilgisini kalıcı kılmamıştır. Bu umut Filistinin gerçekçi umudu ve haklı umududur. Bu gün bunu Hamas, direnen diğer FKÖ örgütleriyle birlikte temsil etmektedir. Ancak Abbas-Dahlan çizgisi ise bundan çok uzaktır.
Konunun diğer detaylarına gelecek olursak. Arapların bu umudu uğruna mücadele veren her kimseyse ona ayrıca bölgemiz adına da teşekkürü borç biliriz. FHKC de bu örgütlerden birisidir. Eskiden bilinen bir solganları var; "Küllü Filistin mina-l bahri ile nnehr" (Filistin'in tümü, denizden nehire kadar). Bir de bilmediğiniz başka bir şey var; FHKC de el yapımı, kısa menzilli füze kullanmaktadır. Bunu bilmemek ap ayrı bir ayıptır. Eski solcu kazdığı çukura düştü anlaşılan. FHKC'nin Ebu Ali Mustafa tugayları vardır. Rus yapımı Katyuşa füzeleri yanı sıra Sumud (direnmek) ve Mustafa füzeleri vardır. Kısa menzilli füzeler Filistin davasıunda bir seçenek değil, kaçınılmaz bir stratejidir.
Ortadoğu'da bunlara kısaca retçi veya direniş örgütleri denilir. Onların yanı sıra iki ülke daha var; Suriye ve İran. Lübnan bir devlet değildirki. Lübnan'da Suriye yanlısı pakt ile ABD yanlısı pakt yan yana yaşıyorlar. Hiç birisi münferiden yönetmiyor ülkeyi. Lübnan'ın davaya karıştığını söylemek büyük bir hatadır.
Bize kim destek veriyor:
Suriye-İran-Hizbullah-Hamas-İslami Cihat-FHKC çizgisi çok konuşuldu. Rejimleri savunacak değilim. Hep yaptığınız gibi beni de ajanlaştırırsınız! Ama şu bir kaç söze dikkatinizi çekmek istiyorum:
Hasan Nasrallah: «Suriye desteği olmasaydı bizim Direniş, ancak 20 gün sürerdi», «bizi kaderimize yalnız bırakmayan İran'a teşekkürlerimizi iletiriz»
İsmail Heniyye: «Suriye arap cumhuriyeti bizim yanımızda durmaktan vaz geçmedi»
Arap birliği araştırma merkezi başkanı Hayreddin Hasip, El-Müstakilla televizyonunda yaptığı bir söyleşide şöyle demiş: «Lübnan'da kendi gözümle gördüm ki Suriye'nin Direniş'e verdiği destek açıktır. Güney Lübnan'ı İsrail tanklarının mezarlığı yapan Kornet tank savarları Suriye'den başka Direniş'in eline kim ulaştırabilirki»
Lübnan milletvekili Naser Kandil: «savaş sırasında Suriye cephesinde bir hareketlilik yaşandı, İsrail'e bir göz dağı verildi. Aslında Beşşar Esat savaşa girme kararı almıştı ve zamanlamasını Hasan Nasrallah'a bırakmıştı»
FHKC'nin ileri gelen devrimcilerinden birisi olan, Vedii Haddad, Leyla Haled ve Karlos gibi devrimcilerle birlikte olan Enis Nakkaş: «Suriye-iran stratejik ilişkileri ve Direniş güçlerine yaptıkları destek bölgedeki bütün işgal planları bozguna uğratmıştır... gelişmeler Suriye'nin bakış açısını doğruladı ve bu ülkenin önemini bir kez daha gözler önüne serdi». Tekrarlıyorum; bu sözler sıradan bir gazeteciye ait değil, FHKC askeri kanadı yöneticisi Vedii Haddad'a, ünlü devrimci Karlos ve Leyla Haled'in yanında bu eylemlerine katılmış birisidir. Tanımıyorsanız kara kutu derler O'na.
Sağcı arap ülkeleri nerde:
Bir arap olarak sözde ilerici bir İsrail'li güçle işbirliği tek bir şartla yaparım; işgal ettiği topraklardan uzak kalsın. Bu şart gerçekleşmedikçe benim için bir düşman kalacaktır. Benimle hemfikirde olanların az sayıda olduğunu sanmayın. Böyle düşünen arapların sayısı ezici çoğunluktur. Hepimizi birleştiren bir şey vardır; İsrail düşmanlığı. Bize destek olun ya da olmayın biz kendi çizgimizde yürümeye devam edeceğiz. Hamas; FHKC, Fetih'in Direniş'çi kesimi, HC-GB, İslami Cihad, Hizbullah, Emel ve kısaca bütün Direniş partileri bizim gururumuzdur, yüzümüzün akıdır. Zaten bir Hamas sorumlusu demişti: «En büyük hoşgörüyü FHKC'den gördük»
Aykırı bir yazıda sağcı arap ülkeleri hakkında ne düşündüğünüzü bilmek isterdim. Gerçekten de aykırı bir yazıydı; direniş'çilere saldırılır ama sağcılardan söz edilmedi. Doğru ya İngiltere kraliçesi, Suudi Kralı Abdullah'ı altı atlı kraliyet arabasıyla taşımıştı. Evet o batılılar demişlerdi ki: «kral Abdullah hoşgörünün bir
örneğidir». Beyaz adam öyle düşünüyorsa bir bildiği var mıdır acaba?
Sonuç olarak biz bölge insanları olarak direnenlerden yana tutum almakla kendi haklarımız ve halkımızın çıkarlarından yana tutum almış olmaktayız. Bu tutumun karşısında Siyonistlerin ve emperyalistlerin söylemleriyle bize saldıranlar ise karşı safta yerlerini almaktadır. Aramızda hakem ise zamandır. Çok zamanda değil. Filistin halkı Gazze direnmesinden başı dik çıkması buna yeterli olacaktır. Bu bir askeri cephe savaşından beklenin sonuç değildir. Gazze’nin Siyonistlere gericiliğe boyun eğmemesi bu zaferin adı olacaktır. Aynı noktada direnerek durabilmek yaptırım uygulayanların iflası anlamına gelecektir. Gazze bunu tüm insanlığa gösterecek kudrettedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder