15 Ocak 2009 Perşembe
İTİRAFÇILAR BİRBİRİNE BENZER
Mihrac Ural
16 Ocak 2009
Ergenekon itirafçısı Tuncay Güney’in yaptığı çağrışımla bu başlığı attım.
Tüm itirafçılar birbirine benziyor. Hayretle izledim. Bir yönetmenin, film senaryosunu oyunculara anlattığı gibi tiyatral ve kronolojik olarak her şeyi ama her şeyi anlatıyor; hakim gibi savcı gibi anlatıyor. Yorum yapıyor, ilgili ilgisiz her şeyi veriyor. İtirafçıların tipik özelliğidir bu. Bir kez çözülünce ardı arkası kesilmeden konuşurlar. Mensup oldukları Ergenekon çirkinliği kadar insana bunaltı veren hukuk adına, iddia adına yalanın nerede başlayıp bittiği, gerçeğin nerede başlayıp bittiği belli olmayan bir şehvetle konuşuyor. Hukukçu olmadan da görülecek uydurmalar dekorize edilip inanılmaz bir kafa karıştırma çabası sergileniyor. Bu itirafçı, Ergenekon davasının hakettiği adil hüküm için konuşmuyor; kendini kurtarmak için, davayı sulandırmak için konuşuyor.
Ergenekon gerçek bir terör örgütüdür. Halka karşı hiçbir gerçekçi ideal taşımadan yönelmiş bir uluslararası ölüm yapılanmasıdır. Bu yapılanma klasik tipte bir örgüt yapısıyla belirlenmese de yöneticileri, ideologları, kadro ve militanlarıyla, suç aletleriyle kapsamlı bir çetedir. Üstelik devletin en ücra köşesinde yer alan ve onu kullanan ve onun adına halka ölüm saçan bir teşkilattır. Ruhu, ittihatçılardan bu yana gelen bir Osmanlı aklı artığının uluslararası çıkarlarla eklemlenerek şekillenmiştir. Bu açıdan milliyetçi söylemleri bile sahtedir. Ortak ülkemizin Farklılıklarına gösterdiği düşmanca tutumla, ölüm listeleriyle gerçek bölücülüğün temsilcisidir; zira bunların algılarında farklıların ortak ülkesi değil, tek boyutlu algılıların vatanı vardı. Beğenmeyenler gidebilir de... Ülkeyi ve siyasal süreçlerini teke aldığı sanısında olan bu teşkilatı mahsusiye hilkati, vekaleti kimden alınmış belli olmayan bekçiler olarak da karşımıza çıkmaktadırlar. Bu güruh, dünüyle bugünüyle itirafçılıktan, komitacılıktan, ihbarcılıktan başka bir başarısı olmayan kişilerin zalim çevresi olarak şekillenmiştir. Bu çetede Doğu Perinçek gibi bir itirafçının olması tesadüf değildir.
Doğu Perinçek’i de unutmamak gerek. O da sıkı bir itirafçıydı. Polis ifadesi bu güne kadar alnında bir kara leke olarak takılıdır. Öyle ki, ülkemiz devrimci hareketindeki tüm itirafçılar için bir medrese konumundadır. Tüm itirafçıların, poliste çözülenlerin ortak özelliklerinden biri de inanılmaz şekilde yalan söyleyip kurgular yaparak, ilişkisiz durumları birbiriyle ilintili hale getirip çamur atmaktır. İtirafçının tek kanıtı yalandır daha çok yalan ve daha da çok yalan üretmektir!
İtirafçılar bir kez çözülmüş olmanın kefaretini susarak özre çevirmek yerine, tüm çirkinliğiyle milliyetçilikten herkesi ihbara kadar yönelirler. Her bilgiyi, her hatırayı bir bağlantı unsuru olarak, çamur atmanın bir aracı olarak kullanırlar. İlgisiz insanları, gerçek olay ve isimler etrafında kurgular kurarak küçük yemler halinde yalanlarına alet ederler.
Hiçbir kanıta ve belgeye dayanmazlar; buna gerek duymazlar. Görevleri budur. Sadece kurgularının suçlama olarak yöneltilmesi vardır. Tahminleri, ihtimalleri, duyduklarını, gazete kupürlerini, olmamış olayları, olabilecek olayları birbirine katarak konuşurlar. Poliste çözülmenin psikolojisi normal yaşamda da devam eder. Her taşın altında aynı fenomen aranır. Akıllara ziyan denklemlerle, bu yalan yüzlerce kez tekrar edilir.
İki kez tekrar edilen aynı konuda onlarca çelişki olmasına aldırmaz itirafçı; yalana devam eder. Her an her şeyi yeniden harmanlayıp, daha uygun bir kurguyla bulanıklık için ortaya atar. Amaç kaostur; kaç kişi bundan etkilenirse etkilensin amaç budur. Bu bir çözülüştür, sorumluluk duygusuna karşı isyandır. Zaten onları bağlayacak bir şey de yoktur; merhum vicdanlarına örgütsüzlükleri de eklenince, yalan üzerine yalanla örgütlülüğü “rezillik” olarak suçlamaktan, geçmiş üzerinde en olumlu ayrıntıyı bile olumsuzlamaya kadar intikam almaktan yorulmazlar. Kanada da olsa Almanya’da da olsa kin bunların temel güdüleridir.
Ergenekon itirafçısının çirkin halleri, ülkemiz tarihinin önemli davalarından biri olması gereken bir davayı karartacak kadar çelişkilerle sunuyor. Bu yöntemi, Lübnan Başbakanı Refik El Hariri suikastıyla ortaya çıkan Züheyr El Saddik itirafçısı aynı tarzda bir tiyatro olarak oynamıştır; bulanıklık yaratmış, üç devletler arası tahkikat savcısının değişimiyle at başı giden bir karmaşıklık oluşmuştur. Bu benzerlik dikkat çekici cinstendir.
“Yaratıcı anarşi” için bölgemizde böylesine yankı uyandıracak eylemlerle ilerici ülkeleri çökertmek ve direnen güçleri töhmet altında bırakıp kaskatı hale getirerek bölgedeki çıkarlarını sürdürmek isteyen Emperyalistler, bu tür itirafçılarla kukla gibi oynayıp dururlar. Bir çıkartır bir çekerler; tek amaçları kendi ürünleri olan ve halkın vicdanında mahkum olan Ergenekon gibi terör örgütlerini bir biçimde örtmektir. Bu konuda Kürt halkının özgürlük mücadelesine atılmak istenen çamur, bu çabaların nereye kadar uzanma amacı taşıdığının da önemli bir göstergedir.
Halkımızın kanlı süreçlerde acılar çekmesine yol açanların yargılanmasını sulandıran bu itirafçılar, devrimci hareketlerde de aynıyla var olmuşlardır. Ergenekon itirafçısı bu önemli davayı sulandırmak için konuşma maratonuna yönelmişken, devrimci safların itirafçıları ise örgütlülüğü yerle bir etmek, yakmak, yıkmak ve teslim etmek için koşturmuştur. Doğu Perinçek’in devrimci harekete karşı sürdürdüğü kin ve ihbar furyasının genetik mirasçılarının saflarımızda ortaya çıkan itirafçılarla devam ettiğini görmek, bu denklemin nerelere kadar uzanacağını anlamak açısından önem taşımaktadır.
Ergenekon itirafçısı her itirafçı gibi çirkindir. Devlete teslim olan her itirafçı gibi milliyetçidir; farklılıklara rahmet tanımaz. Edilgendir, bukalemun gibidir; her ortamın rengini alır. Onursuzca sık sık saflardan kaçar, saf değiştirir. Çevresi yoktur, ilişkisi vardır; ama sorumluluğunu alacağı çevresi yoktur; bu açıdan korkaktır.
Devrimci hareketlere musallat olan ve ihbarlar medresesinin kurucusu Doğu Perinçek yolundan yürüyenlerin milliyetçi eğilimleri, ortak ülkemizdeki özgürlükler konusuna bakış açıları, Ergenekon itirafçısı Tuncay Güney’in ortaya sergilediği duruşla aynıdır.
Ergenekon öncelikle halklarımızın vicdanında yargılanmıştır. Bu adalet tartışmasız gerçekleşmiştir. Devletin derinlikleriyle ilgili dengeleri, bu adaleti resmi yargı kurumlarıyla nereye kadar götürüp götürmeyeceği ise ayrı bir sorundur. Bunun zaman açısından da bir önemi yoktur. Ancak halklarımıza acı çektirenlerin verili yargı ölçeğinde de mahkum edilmesi önem taşımaktadır. Bu tür itirafçıların çabalarında belirgin olan sulandırmalara aldanmadan, Ergenekon üzerinde daha da etkin olarak halkın müdahalesini sağlamanın yollarını bulmak gereklidir.
Halkımız Ergenekon’u her düzeyde mahkum etmek için çabalamalıdır. Gözünü olayların akışından kaçırmamalıdır. Zaman aşımına, örtülmesine, yalanlarla genişletilmek istenen ve hedeflerin kaybedilmesi amacını taşıyan şaklabanlıklara prim vermemelidir. Bu ülke gelecek kuşaklara barışı miras bırakmak istiyorsa bu görevin bekçisi olmalıdır.
16 Ocak 2009
Ergenekon itirafçısı Tuncay Güney’in yaptığı çağrışımla bu başlığı attım.
Tüm itirafçılar birbirine benziyor. Hayretle izledim. Bir yönetmenin, film senaryosunu oyunculara anlattığı gibi tiyatral ve kronolojik olarak her şeyi ama her şeyi anlatıyor; hakim gibi savcı gibi anlatıyor. Yorum yapıyor, ilgili ilgisiz her şeyi veriyor. İtirafçıların tipik özelliğidir bu. Bir kez çözülünce ardı arkası kesilmeden konuşurlar. Mensup oldukları Ergenekon çirkinliği kadar insana bunaltı veren hukuk adına, iddia adına yalanın nerede başlayıp bittiği, gerçeğin nerede başlayıp bittiği belli olmayan bir şehvetle konuşuyor. Hukukçu olmadan da görülecek uydurmalar dekorize edilip inanılmaz bir kafa karıştırma çabası sergileniyor. Bu itirafçı, Ergenekon davasının hakettiği adil hüküm için konuşmuyor; kendini kurtarmak için, davayı sulandırmak için konuşuyor.
Ergenekon gerçek bir terör örgütüdür. Halka karşı hiçbir gerçekçi ideal taşımadan yönelmiş bir uluslararası ölüm yapılanmasıdır. Bu yapılanma klasik tipte bir örgüt yapısıyla belirlenmese de yöneticileri, ideologları, kadro ve militanlarıyla, suç aletleriyle kapsamlı bir çetedir. Üstelik devletin en ücra köşesinde yer alan ve onu kullanan ve onun adına halka ölüm saçan bir teşkilattır. Ruhu, ittihatçılardan bu yana gelen bir Osmanlı aklı artığının uluslararası çıkarlarla eklemlenerek şekillenmiştir. Bu açıdan milliyetçi söylemleri bile sahtedir. Ortak ülkemizin Farklılıklarına gösterdiği düşmanca tutumla, ölüm listeleriyle gerçek bölücülüğün temsilcisidir; zira bunların algılarında farklıların ortak ülkesi değil, tek boyutlu algılıların vatanı vardı. Beğenmeyenler gidebilir de... Ülkeyi ve siyasal süreçlerini teke aldığı sanısında olan bu teşkilatı mahsusiye hilkati, vekaleti kimden alınmış belli olmayan bekçiler olarak da karşımıza çıkmaktadırlar. Bu güruh, dünüyle bugünüyle itirafçılıktan, komitacılıktan, ihbarcılıktan başka bir başarısı olmayan kişilerin zalim çevresi olarak şekillenmiştir. Bu çetede Doğu Perinçek gibi bir itirafçının olması tesadüf değildir.
Doğu Perinçek’i de unutmamak gerek. O da sıkı bir itirafçıydı. Polis ifadesi bu güne kadar alnında bir kara leke olarak takılıdır. Öyle ki, ülkemiz devrimci hareketindeki tüm itirafçılar için bir medrese konumundadır. Tüm itirafçıların, poliste çözülenlerin ortak özelliklerinden biri de inanılmaz şekilde yalan söyleyip kurgular yaparak, ilişkisiz durumları birbiriyle ilintili hale getirip çamur atmaktır. İtirafçının tek kanıtı yalandır daha çok yalan ve daha da çok yalan üretmektir!
İtirafçılar bir kez çözülmüş olmanın kefaretini susarak özre çevirmek yerine, tüm çirkinliğiyle milliyetçilikten herkesi ihbara kadar yönelirler. Her bilgiyi, her hatırayı bir bağlantı unsuru olarak, çamur atmanın bir aracı olarak kullanırlar. İlgisiz insanları, gerçek olay ve isimler etrafında kurgular kurarak küçük yemler halinde yalanlarına alet ederler.
Hiçbir kanıta ve belgeye dayanmazlar; buna gerek duymazlar. Görevleri budur. Sadece kurgularının suçlama olarak yöneltilmesi vardır. Tahminleri, ihtimalleri, duyduklarını, gazete kupürlerini, olmamış olayları, olabilecek olayları birbirine katarak konuşurlar. Poliste çözülmenin psikolojisi normal yaşamda da devam eder. Her taşın altında aynı fenomen aranır. Akıllara ziyan denklemlerle, bu yalan yüzlerce kez tekrar edilir.
İki kez tekrar edilen aynı konuda onlarca çelişki olmasına aldırmaz itirafçı; yalana devam eder. Her an her şeyi yeniden harmanlayıp, daha uygun bir kurguyla bulanıklık için ortaya atar. Amaç kaostur; kaç kişi bundan etkilenirse etkilensin amaç budur. Bu bir çözülüştür, sorumluluk duygusuna karşı isyandır. Zaten onları bağlayacak bir şey de yoktur; merhum vicdanlarına örgütsüzlükleri de eklenince, yalan üzerine yalanla örgütlülüğü “rezillik” olarak suçlamaktan, geçmiş üzerinde en olumlu ayrıntıyı bile olumsuzlamaya kadar intikam almaktan yorulmazlar. Kanada da olsa Almanya’da da olsa kin bunların temel güdüleridir.
Ergenekon itirafçısının çirkin halleri, ülkemiz tarihinin önemli davalarından biri olması gereken bir davayı karartacak kadar çelişkilerle sunuyor. Bu yöntemi, Lübnan Başbakanı Refik El Hariri suikastıyla ortaya çıkan Züheyr El Saddik itirafçısı aynı tarzda bir tiyatro olarak oynamıştır; bulanıklık yaratmış, üç devletler arası tahkikat savcısının değişimiyle at başı giden bir karmaşıklık oluşmuştur. Bu benzerlik dikkat çekici cinstendir.
“Yaratıcı anarşi” için bölgemizde böylesine yankı uyandıracak eylemlerle ilerici ülkeleri çökertmek ve direnen güçleri töhmet altında bırakıp kaskatı hale getirerek bölgedeki çıkarlarını sürdürmek isteyen Emperyalistler, bu tür itirafçılarla kukla gibi oynayıp dururlar. Bir çıkartır bir çekerler; tek amaçları kendi ürünleri olan ve halkın vicdanında mahkum olan Ergenekon gibi terör örgütlerini bir biçimde örtmektir. Bu konuda Kürt halkının özgürlük mücadelesine atılmak istenen çamur, bu çabaların nereye kadar uzanma amacı taşıdığının da önemli bir göstergedir.
Halkımızın kanlı süreçlerde acılar çekmesine yol açanların yargılanmasını sulandıran bu itirafçılar, devrimci hareketlerde de aynıyla var olmuşlardır. Ergenekon itirafçısı bu önemli davayı sulandırmak için konuşma maratonuna yönelmişken, devrimci safların itirafçıları ise örgütlülüğü yerle bir etmek, yakmak, yıkmak ve teslim etmek için koşturmuştur. Doğu Perinçek’in devrimci harekete karşı sürdürdüğü kin ve ihbar furyasının genetik mirasçılarının saflarımızda ortaya çıkan itirafçılarla devam ettiğini görmek, bu denklemin nerelere kadar uzanacağını anlamak açısından önem taşımaktadır.
Ergenekon itirafçısı her itirafçı gibi çirkindir. Devlete teslim olan her itirafçı gibi milliyetçidir; farklılıklara rahmet tanımaz. Edilgendir, bukalemun gibidir; her ortamın rengini alır. Onursuzca sık sık saflardan kaçar, saf değiştirir. Çevresi yoktur, ilişkisi vardır; ama sorumluluğunu alacağı çevresi yoktur; bu açıdan korkaktır.
Devrimci hareketlere musallat olan ve ihbarlar medresesinin kurucusu Doğu Perinçek yolundan yürüyenlerin milliyetçi eğilimleri, ortak ülkemizdeki özgürlükler konusuna bakış açıları, Ergenekon itirafçısı Tuncay Güney’in ortaya sergilediği duruşla aynıdır.
Ergenekon öncelikle halklarımızın vicdanında yargılanmıştır. Bu adalet tartışmasız gerçekleşmiştir. Devletin derinlikleriyle ilgili dengeleri, bu adaleti resmi yargı kurumlarıyla nereye kadar götürüp götürmeyeceği ise ayrı bir sorundur. Bunun zaman açısından da bir önemi yoktur. Ancak halklarımıza acı çektirenlerin verili yargı ölçeğinde de mahkum edilmesi önem taşımaktadır. Bu tür itirafçıların çabalarında belirgin olan sulandırmalara aldanmadan, Ergenekon üzerinde daha da etkin olarak halkın müdahalesini sağlamanın yollarını bulmak gereklidir.
Halkımız Ergenekon’u her düzeyde mahkum etmek için çabalamalıdır. Gözünü olayların akışından kaçırmamalıdır. Zaman aşımına, örtülmesine, yalanlarla genişletilmek istenen ve hedeflerin kaybedilmesi amacını taşıyan şaklabanlıklara prim vermemelidir. Bu ülke gelecek kuşaklara barışı miras bırakmak istiyorsa bu görevin bekçisi olmalıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder