2 Kasım 2008 Pazar
Gençlik ve miras
Mihrac Ural
31 Ekim 2008
Gençlik sorunu çok kapsamlı bir sorundur. Bu sorunun temelinde özgürlük ve barışın, iş ve gelecek güvencesinin önemli yeri vardır. Ülkemiz gibi her özelliğiyle heterojen olan, ortak bir üst kimlik dahi oluşturamamış, devletiyle halkları sürekli sürtüşme, çatışma ve kimi yerde ağır bir askeri savaş halinde olunan ülkelerde gençliğin kimlik sahibi olarak kaybolmadan ayakta durması çok güçtür. Böylesi koşullarda gençliği şu ya da bu uç sürüklenişlere yönelmesinden dolayı onu sorumlu tutmak sağduyulu olamaz.
Gençlik ülkemiz siyasal kesit ve süreçlerinin dolaysız bir yansıması olarak saflanışını da bu kapsamda ele almamız gerek. Siyasal arenanın saflanışında gençliğin bölümlenmesi anormal değildir. Gençleri yaşları itibariyle tek boyutlu bir siyasal yörüngede görmekte sağlıklı bir yaklaşım değildir. Büyük siyasal saflaşmada gençlerinde farklı saflarda kendilerini ifade etmesi ve bunun yaratacağı rekabetçi etkinlikler gerçekti bir kuşağın kendi ortak değerlerine daha çok sarılmasını ve bunu güçlendirmesini getirecektir: bu ise gençlik aşamasını aşmaya yönelimde bir bütün olarak toplumun değerlerini şekillendirmiş olacaktır. Toplumların sürekliliğinde bu yönelimin önemini kavradıkça, tarihin oluşumunda gençliğin bir özne olarak yer alışı ve yönelimlerini daha sağlıklı algılama şansına sahip olacağız.
Ülkemizde bu günün verileriyle gençlik için geçerli olabilecek en önemli istemler özgürlük ve barış istemidir.
Özgürlük kendini ifade edebilme ve bunun fiili olarak yaşama geçirilmesiyle ilgili kapsamlı bir demokratikleşme de anlam bulur. Barış ise güvencelerini yasal ve kurumsal olarak oluşturmuş her boyutuyla bir sosyal, siyasal ve ekonomik yaşam anlamına gelir. Bunun için öncelikle ülkemizin kendine özgün yapısının bir sonucu olan savaş durumunun sona erdirilmesi gerekmektedir.
Bunun merkezinde de devletin Kürt halkının özgürlük ve demokrasi arayışına karşı yükselttiği kirli savaşın, kanlı yıkım savaşının son bulması anlamına gelmektedir. Baskıların, özgürlüğe konan yasakların, kendi kaderini tayin hakkına vurulan darbelerin rahmeti altında gençliğin ve en azından ülkemiz gençliğinin ezici bir çoğunluğunun kendini güvensizlik içinde tutsak olarak algılaması toplumu ileriye götürecek onu ayakta tutan beyinlerin travması olmuştur. Bu bir toplum için yıkıcı olduğu kadar bölücüdür de.
Gençliğin kimliksizleşmesi sorunu da aynı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Siyasal bölünmenin girdapları içinde olduğu kadar ülkesinin bir ortak bölen etrafında ortak stratejik yönelim içinde olmaması, Devletin temel kurumlarıyla farklılıkları içine sindirememiş konumunun sür git zorba bir tarzda, sömürgeci bir yöntemle topluma dayatması gençliğin de ortak bölenlerini bertaraf etmektedir. Artık farklılıkların yadsınması kendini her alanda gösteren tecellisi altında egemenler ve mahkumların Türkiye'si, gençler içinde geçerli bir tanıma dönüşmektedir.
Egemen mezhebin genci, egemen ulusun genci, egemen sınıfın genci ayrımları öne çıkmaktadır. Gençlik bu yanıyla ortak bölen dinamiklerini ağır bir hasarla kaybetmiş olmaktadır. Bu fay hattı bir kara delik gibidir, tüm değerleri, ortak bölenleri soğurur. Aynı sınıfın, aynı talep ve umudun tüm ortak değerlerini piçleştirir anlamsız kılar. Alt değerler öne çıkar ve çatışma aynı sınıfın aynı kuşağın aynı değerlerin birbirini kemiren savunuya dönüşür:
Ülkemiz işte tam da böylesi bir kesit içindedir. Bunu körükleyen de devlettir. Bu körüklemenin temelinde de tek boyutlu egemenliğin ülkemiz mozaiğine dayatılmasıdır vardır. Gençliğin içinde kıvrandığı bu açmazları tek tek sıralamanın bitip tükenmez ağırlığı altında söylenecek çok şey vardır. Ancak bütün söylenecekler ve bunun verileri sonuçta gelip gençliğin özgürlük ve barış istemindeki yere dayanacaktır. Gençliği bir ortak bölen etrafında toplayacak olan ve onun toplum ilerleme dinamikleri içindeki haklı yerini almasını sağlayacak yol kazanabildiği özgürlük ve barış oranında olacaktır.
Gençliğin öncelikli mücadelesini belirleyen de bu gerçektir. Ancak bu yönelimi biyolojik bir tanımlama olan gençlik sağlayamaz. Böylesi bir gençlik bölünmelerin girdapları içinde kuşak ardı kuşak, tüketilmeye mahkum kalır. Bunun için gençliğin düşünsel ayrışmada toplumsal ilerleme sürecinden yana saflaşmış olan kesiminin sorunları öne çıkmaktadır. Zira bu kesim bir bütün olarak gençliğin kurtuluş yönelimlerini temsil etmekte ve onun eylemi bunu gerçekleştirecek bir maya olarak ortada durmaktadır.
Devrimci gençliktir bu, sosyalist, komünist, ilerici demokrat gençliktir bu. Bu gençliğin, ülkemiz gençliğini ortak bir üst düşünsel kimlikte toplumun çıkarları için birleştirmesi siyasi mücadelenin önemli bir sorunu olarak kendini dayatmaktadır. Devrimci gençliğin ise kendine özgün sorunları onun ülke gençliğin bir yörüngede tutabilme şansını zayıflattığı gibi, kuşağının ortak değerlerini savunma ve bunu üretken bir dinamik haline çevirme olanağını da yok etmektedir. Sonuçta bir payda etrafında toplumun özgürlük ve demokrasi taleplerini ikame etme yerine, ya eğitim alanlarında ya dağlarda ölümüne çatışan bir gençlik tablosu oluşturmaya mahkum edilmektedirler.
Burada da devletin dayattığı yükümlülüklerle (askerlik gibi) dağlardaki gençlerle ölüm kalım vuruşmalarını körüklemekle, eğitim alanında, üretim ortamlarında, kamusal yetki ve sorumlulukların paylaşımında ve nemalanmalarında gösterdiğin akıllara ziyan ayrımcılıkla bu olumsuzluğun merkezinde olduğu görülmektedir. Gençliğin bu kıyısında sorunlar aşılmadan ülkemiz gençliğini bir ortak payda etrafında toplumun çıkarları için mücadeleye ne hazırlamak mümkün ne de bunu gerçekleştirmek mümkün olacaktır. Ülkemiz devrimci hareketinin gençlik sorunu bu anlamda hala aşılmamış bir sorundur. Çünkü gençlik her tarihi kesitte mirasız kalmış ve her yeni tarihi gelişme de sıfırdan başlamak zorunda kalmıştır. Gençliğin ilk adımdaki en temel isteği devamlılıktır.
Bu olmadan gençliğin kıdemi gelmiyor dönüp yine, gençlerle başlayıp gençlerle biten bir kısır döngüye düşmektedir.. Türkiye devrimci hareketi ve bir bütün olarak siyasal hareket, tek partili dönemler ve darbelerin baskısı altındaki kesintilerin rahmetine maruz kalmıştır. Her defasında belirgin bir siyasal, örgütsel, kültürel birikim oluşmaya yüz tutup ciddi bir kurumlaşmaya yönelecekken kesintiye uğramıştır. Bu nedenle gençlik her kesitte kendini boşlukta bulmuş ve bu boşluğu doldurmak için sıfırdan yola koyulmak zorunda kalmıştır.
Türkiye devrimci hareketi bir anlamda gençliğin devrimci hareketinin tarihi olmuştur. Sosyalist siyasal hareketin yüzü suyu hürmetini de koruyan bu gerçek olmuştur. Deniz'lerin Mahir'lerin İbo'ların gencecik yaşlarda lider olmaları ve devrimci hareketi yapılandırmaları, öncüllerinin yok edilmiş olmasıyla doğrudan bağıntılıdır.
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katli olmasaydı bu ülkede siyasal örgütsel kültürel literatürel birikimlerin devamı olacaktı ve her yeni kuşak bunlara kendinden bir şeyler katarak ilerletecekti. Ama olan kesintidir. Ara boşluklardır ve her dönem kendi gençliğinin öncülüğünde yeniden her şeyi yapılandırmak zorunda kalmıştır. Mahirleri, Denizleri, İboları liderliğe getiren, gençliğin bu talihsizliğidir. Onlar gençlik adına bu talihsizliği canlarını sunarak yenmeye giriştiler. Ancak 74-80 dönemine gençlik yine örgütsel ve siyasal büyük boşluklarla girdi.
İboların, Denizlerin, Mahirlerin mücadelesini miras aldılar ama gençlik buradan geriye ne bir örgütsel, kurumsal devamlılığı ne de siyasal bir yeterliliği miras alamadılar. Denizlerin örgütü, Mahirlerin ve İboların örgütü gibi tümü bin bir parçalı olarak yaşama çabasına girişti ve bunların tümü de siyasal olarak bir birinden çok farklı şeyler söyledi. 74-80 döneminde hala emperyalizm, faşizm, Bonapartizm, tanımlamasına ulaşmak için tartışmalar yürüyordu. Bu bir yana ülkemizin yarı feodal mi kapitalist mi, kapitalistse tekelci mi? milli mi? olduğunu tartışmaya devam ediyordu. Buna milli demokratik devrimi? sosyalist devrim mi? Tartışmalarını da eklemek gerek.
Gençlik mirasızdı 60-70 li yıllara öyle girdi, 74-80 li yıllara da öyle girdi. Bu gün de Sovyet sisteminin çözülmesiyle ortaya çıkan büyük boşlukta benzer bir mirassızlıkla yüz yüze gibi duruyor. Bu tüm dünya gençliği içinde geçerli olan verileri olduğu açıktır; bu nedenle gençlik önemli oranda boşluğu gelenekleriyle doldurmaya kaçıyor, işin kolayına hazırına bin küsur yıldır devam eden ritüellerin sihrinden etkilenmiş durumda kalıyor. Dinci oluyor yobazların peşine sahte cennet vaatlerine kendini kaptırıyor. Camilerin avlularını ve çevre sokakları dolduran namazzadeler, bu gençliğin talihsiz mirasızlığının rahmetindendir. Gençlik bu yanıyla her alanda mirassızlığın gadrine uğramış bulunuyor.
Ülkemizde bu anlamda bir örgüt içinde yaşlı olmak ile genç olmak arasında dolaşan önemli oranda iki kuşak olsa da devrimci hareketimiz siyasal, kurumsal (örgütsel) açıdan hala genç olmaya devam ediyor demek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle gençlik miras istiyor, birikim istiyor, kendi çağına ait görevler istiyor. Bu da öncüllerinin siyasal ve örgütsel devamlılıklarını kararlılıklarını ve birliğini arıyor ve acilen istiyor. Her kuşak kendi görev ve sorumluluklarını üstlenmelidir diyor Gençlik evrensel kültürden bilişim çağının birikimlerinden yararlanmayı ve bunu öncülleri olan kuşaklara paylaşmayı istiyor.
Hala Net'e girmemiş bu alanı bilmeyen büyüklerine bir ray oluşturmak istiyor ki bu rayda bir yandan siyasal mirasın derinleşerek ilerlemesine katkı diğer yandan ortak araçlarla ortak amaçlar için çalışmayı istiyor. Artık bildirileri kapı altından dağıtma çağının geçtiğin dile getiriyor. Netin açtığı küçük pencereden tüm evrene seslenme olanağına dikkat çekiyor. Bunun yarattığı bin bir gelişmenin içinde bir kuşak önceki yoldaşlarına katkı yapmak istiyor. Bu kapıların açımlısı için siyasal ve kurumsal açıdan öncüllerini geniş olmaya davet ediyor. Daha çok yetki ve sorumluluk istiyor Gençlik her türden üretimin merkezinde hayatı yeniden yaratmak için en uygun kuşaktır.
Bu kuşağın yetileri önceki kuşakların ve önceki çaların yeti gelişim zamanından çok daha kısa zaman dilimleri içinde olgunlaşıyor, büyüyor. Sanal dünyanın ortaya koyduğu fırsatlar parmak yetileri kadar akıl yetilerini de büyük tecrübeler kazama şansını doğruyor. Bilgisayarı başında gençlik çok daha bilinçli, çalışkan, üretken ve kararlı bir varlık olarak kendini ifade edebiliyor. Gençlik, kendi çağının bilgi üretimine, bilginin dolaşımına ve yabancılaşarak sentezlenip tüm insanlığın malı olmasına ait değerleri savunan yönelimleri talep ediyor. Bu belki mirasız gençliğin kendi mirasını da oluşturacak yeni başlangıçların hamuru olarak yoğrulacaktır. Bu anlamda gençlik yeniçağın tüm siyasal değerlerini hazmetmiş olarak kendi siyasal ve örgütsel yönelimlerinin oluşum ve derinleşmesinde çok büyük bir rol oynamaya aday olarak görevini bekliyor. Bu açılımı hazmetmeyen öncül kuşakların siyasal ve örgütsel durumları da tartışma götürür hale düşüyor. Gençlik, yolumuzu tıkamayın diyor.
31 Ekim 2008
Gençlik sorunu çok kapsamlı bir sorundur. Bu sorunun temelinde özgürlük ve barışın, iş ve gelecek güvencesinin önemli yeri vardır. Ülkemiz gibi her özelliğiyle heterojen olan, ortak bir üst kimlik dahi oluşturamamış, devletiyle halkları sürekli sürtüşme, çatışma ve kimi yerde ağır bir askeri savaş halinde olunan ülkelerde gençliğin kimlik sahibi olarak kaybolmadan ayakta durması çok güçtür. Böylesi koşullarda gençliği şu ya da bu uç sürüklenişlere yönelmesinden dolayı onu sorumlu tutmak sağduyulu olamaz.
Gençlik ülkemiz siyasal kesit ve süreçlerinin dolaysız bir yansıması olarak saflanışını da bu kapsamda ele almamız gerek. Siyasal arenanın saflanışında gençliğin bölümlenmesi anormal değildir. Gençleri yaşları itibariyle tek boyutlu bir siyasal yörüngede görmekte sağlıklı bir yaklaşım değildir. Büyük siyasal saflaşmada gençlerinde farklı saflarda kendilerini ifade etmesi ve bunun yaratacağı rekabetçi etkinlikler gerçekti bir kuşağın kendi ortak değerlerine daha çok sarılmasını ve bunu güçlendirmesini getirecektir: bu ise gençlik aşamasını aşmaya yönelimde bir bütün olarak toplumun değerlerini şekillendirmiş olacaktır. Toplumların sürekliliğinde bu yönelimin önemini kavradıkça, tarihin oluşumunda gençliğin bir özne olarak yer alışı ve yönelimlerini daha sağlıklı algılama şansına sahip olacağız.
Ülkemizde bu günün verileriyle gençlik için geçerli olabilecek en önemli istemler özgürlük ve barış istemidir.
Özgürlük kendini ifade edebilme ve bunun fiili olarak yaşama geçirilmesiyle ilgili kapsamlı bir demokratikleşme de anlam bulur. Barış ise güvencelerini yasal ve kurumsal olarak oluşturmuş her boyutuyla bir sosyal, siyasal ve ekonomik yaşam anlamına gelir. Bunun için öncelikle ülkemizin kendine özgün yapısının bir sonucu olan savaş durumunun sona erdirilmesi gerekmektedir.
Bunun merkezinde de devletin Kürt halkının özgürlük ve demokrasi arayışına karşı yükselttiği kirli savaşın, kanlı yıkım savaşının son bulması anlamına gelmektedir. Baskıların, özgürlüğe konan yasakların, kendi kaderini tayin hakkına vurulan darbelerin rahmeti altında gençliğin ve en azından ülkemiz gençliğinin ezici bir çoğunluğunun kendini güvensizlik içinde tutsak olarak algılaması toplumu ileriye götürecek onu ayakta tutan beyinlerin travması olmuştur. Bu bir toplum için yıkıcı olduğu kadar bölücüdür de.
Gençliğin kimliksizleşmesi sorunu da aynı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Siyasal bölünmenin girdapları içinde olduğu kadar ülkesinin bir ortak bölen etrafında ortak stratejik yönelim içinde olmaması, Devletin temel kurumlarıyla farklılıkları içine sindirememiş konumunun sür git zorba bir tarzda, sömürgeci bir yöntemle topluma dayatması gençliğin de ortak bölenlerini bertaraf etmektedir. Artık farklılıkların yadsınması kendini her alanda gösteren tecellisi altında egemenler ve mahkumların Türkiye'si, gençler içinde geçerli bir tanıma dönüşmektedir.
Egemen mezhebin genci, egemen ulusun genci, egemen sınıfın genci ayrımları öne çıkmaktadır. Gençlik bu yanıyla ortak bölen dinamiklerini ağır bir hasarla kaybetmiş olmaktadır. Bu fay hattı bir kara delik gibidir, tüm değerleri, ortak bölenleri soğurur. Aynı sınıfın, aynı talep ve umudun tüm ortak değerlerini piçleştirir anlamsız kılar. Alt değerler öne çıkar ve çatışma aynı sınıfın aynı kuşağın aynı değerlerin birbirini kemiren savunuya dönüşür:
Ülkemiz işte tam da böylesi bir kesit içindedir. Bunu körükleyen de devlettir. Bu körüklemenin temelinde de tek boyutlu egemenliğin ülkemiz mozaiğine dayatılmasıdır vardır. Gençliğin içinde kıvrandığı bu açmazları tek tek sıralamanın bitip tükenmez ağırlığı altında söylenecek çok şey vardır. Ancak bütün söylenecekler ve bunun verileri sonuçta gelip gençliğin özgürlük ve barış istemindeki yere dayanacaktır. Gençliği bir ortak bölen etrafında toplayacak olan ve onun toplum ilerleme dinamikleri içindeki haklı yerini almasını sağlayacak yol kazanabildiği özgürlük ve barış oranında olacaktır.
Gençliğin öncelikli mücadelesini belirleyen de bu gerçektir. Ancak bu yönelimi biyolojik bir tanımlama olan gençlik sağlayamaz. Böylesi bir gençlik bölünmelerin girdapları içinde kuşak ardı kuşak, tüketilmeye mahkum kalır. Bunun için gençliğin düşünsel ayrışmada toplumsal ilerleme sürecinden yana saflaşmış olan kesiminin sorunları öne çıkmaktadır. Zira bu kesim bir bütün olarak gençliğin kurtuluş yönelimlerini temsil etmekte ve onun eylemi bunu gerçekleştirecek bir maya olarak ortada durmaktadır.
Devrimci gençliktir bu, sosyalist, komünist, ilerici demokrat gençliktir bu. Bu gençliğin, ülkemiz gençliğini ortak bir üst düşünsel kimlikte toplumun çıkarları için birleştirmesi siyasi mücadelenin önemli bir sorunu olarak kendini dayatmaktadır. Devrimci gençliğin ise kendine özgün sorunları onun ülke gençliğin bir yörüngede tutabilme şansını zayıflattığı gibi, kuşağının ortak değerlerini savunma ve bunu üretken bir dinamik haline çevirme olanağını da yok etmektedir. Sonuçta bir payda etrafında toplumun özgürlük ve demokrasi taleplerini ikame etme yerine, ya eğitim alanlarında ya dağlarda ölümüne çatışan bir gençlik tablosu oluşturmaya mahkum edilmektedirler.
Burada da devletin dayattığı yükümlülüklerle (askerlik gibi) dağlardaki gençlerle ölüm kalım vuruşmalarını körüklemekle, eğitim alanında, üretim ortamlarında, kamusal yetki ve sorumlulukların paylaşımında ve nemalanmalarında gösterdiğin akıllara ziyan ayrımcılıkla bu olumsuzluğun merkezinde olduğu görülmektedir. Gençliğin bu kıyısında sorunlar aşılmadan ülkemiz gençliğini bir ortak payda etrafında toplumun çıkarları için mücadeleye ne hazırlamak mümkün ne de bunu gerçekleştirmek mümkün olacaktır. Ülkemiz devrimci hareketinin gençlik sorunu bu anlamda hala aşılmamış bir sorundur. Çünkü gençlik her tarihi kesitte mirasız kalmış ve her yeni tarihi gelişme de sıfırdan başlamak zorunda kalmıştır. Gençliğin ilk adımdaki en temel isteği devamlılıktır.
Bu olmadan gençliğin kıdemi gelmiyor dönüp yine, gençlerle başlayıp gençlerle biten bir kısır döngüye düşmektedir.. Türkiye devrimci hareketi ve bir bütün olarak siyasal hareket, tek partili dönemler ve darbelerin baskısı altındaki kesintilerin rahmetine maruz kalmıştır. Her defasında belirgin bir siyasal, örgütsel, kültürel birikim oluşmaya yüz tutup ciddi bir kurumlaşmaya yönelecekken kesintiye uğramıştır. Bu nedenle gençlik her kesitte kendini boşlukta bulmuş ve bu boşluğu doldurmak için sıfırdan yola koyulmak zorunda kalmıştır.
Türkiye devrimci hareketi bir anlamda gençliğin devrimci hareketinin tarihi olmuştur. Sosyalist siyasal hareketin yüzü suyu hürmetini de koruyan bu gerçek olmuştur. Deniz'lerin Mahir'lerin İbo'ların gencecik yaşlarda lider olmaları ve devrimci hareketi yapılandırmaları, öncüllerinin yok edilmiş olmasıyla doğrudan bağıntılıdır.
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katli olmasaydı bu ülkede siyasal örgütsel kültürel literatürel birikimlerin devamı olacaktı ve her yeni kuşak bunlara kendinden bir şeyler katarak ilerletecekti. Ama olan kesintidir. Ara boşluklardır ve her dönem kendi gençliğinin öncülüğünde yeniden her şeyi yapılandırmak zorunda kalmıştır. Mahirleri, Denizleri, İboları liderliğe getiren, gençliğin bu talihsizliğidir. Onlar gençlik adına bu talihsizliği canlarını sunarak yenmeye giriştiler. Ancak 74-80 dönemine gençlik yine örgütsel ve siyasal büyük boşluklarla girdi.
İboların, Denizlerin, Mahirlerin mücadelesini miras aldılar ama gençlik buradan geriye ne bir örgütsel, kurumsal devamlılığı ne de siyasal bir yeterliliği miras alamadılar. Denizlerin örgütü, Mahirlerin ve İboların örgütü gibi tümü bin bir parçalı olarak yaşama çabasına girişti ve bunların tümü de siyasal olarak bir birinden çok farklı şeyler söyledi. 74-80 döneminde hala emperyalizm, faşizm, Bonapartizm, tanımlamasına ulaşmak için tartışmalar yürüyordu. Bu bir yana ülkemizin yarı feodal mi kapitalist mi, kapitalistse tekelci mi? milli mi? olduğunu tartışmaya devam ediyordu. Buna milli demokratik devrimi? sosyalist devrim mi? Tartışmalarını da eklemek gerek.
Gençlik mirasızdı 60-70 li yıllara öyle girdi, 74-80 li yıllara da öyle girdi. Bu gün de Sovyet sisteminin çözülmesiyle ortaya çıkan büyük boşlukta benzer bir mirassızlıkla yüz yüze gibi duruyor. Bu tüm dünya gençliği içinde geçerli olan verileri olduğu açıktır; bu nedenle gençlik önemli oranda boşluğu gelenekleriyle doldurmaya kaçıyor, işin kolayına hazırına bin küsur yıldır devam eden ritüellerin sihrinden etkilenmiş durumda kalıyor. Dinci oluyor yobazların peşine sahte cennet vaatlerine kendini kaptırıyor. Camilerin avlularını ve çevre sokakları dolduran namazzadeler, bu gençliğin talihsiz mirasızlığının rahmetindendir. Gençlik bu yanıyla her alanda mirassızlığın gadrine uğramış bulunuyor.
Ülkemizde bu anlamda bir örgüt içinde yaşlı olmak ile genç olmak arasında dolaşan önemli oranda iki kuşak olsa da devrimci hareketimiz siyasal, kurumsal (örgütsel) açıdan hala genç olmaya devam ediyor demek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle gençlik miras istiyor, birikim istiyor, kendi çağına ait görevler istiyor. Bu da öncüllerinin siyasal ve örgütsel devamlılıklarını kararlılıklarını ve birliğini arıyor ve acilen istiyor. Her kuşak kendi görev ve sorumluluklarını üstlenmelidir diyor Gençlik evrensel kültürden bilişim çağının birikimlerinden yararlanmayı ve bunu öncülleri olan kuşaklara paylaşmayı istiyor.
Hala Net'e girmemiş bu alanı bilmeyen büyüklerine bir ray oluşturmak istiyor ki bu rayda bir yandan siyasal mirasın derinleşerek ilerlemesine katkı diğer yandan ortak araçlarla ortak amaçlar için çalışmayı istiyor. Artık bildirileri kapı altından dağıtma çağının geçtiğin dile getiriyor. Netin açtığı küçük pencereden tüm evrene seslenme olanağına dikkat çekiyor. Bunun yarattığı bin bir gelişmenin içinde bir kuşak önceki yoldaşlarına katkı yapmak istiyor. Bu kapıların açımlısı için siyasal ve kurumsal açıdan öncüllerini geniş olmaya davet ediyor. Daha çok yetki ve sorumluluk istiyor Gençlik her türden üretimin merkezinde hayatı yeniden yaratmak için en uygun kuşaktır.
Bu kuşağın yetileri önceki kuşakların ve önceki çaların yeti gelişim zamanından çok daha kısa zaman dilimleri içinde olgunlaşıyor, büyüyor. Sanal dünyanın ortaya koyduğu fırsatlar parmak yetileri kadar akıl yetilerini de büyük tecrübeler kazama şansını doğruyor. Bilgisayarı başında gençlik çok daha bilinçli, çalışkan, üretken ve kararlı bir varlık olarak kendini ifade edebiliyor. Gençlik, kendi çağının bilgi üretimine, bilginin dolaşımına ve yabancılaşarak sentezlenip tüm insanlığın malı olmasına ait değerleri savunan yönelimleri talep ediyor. Bu belki mirasız gençliğin kendi mirasını da oluşturacak yeni başlangıçların hamuru olarak yoğrulacaktır. Bu anlamda gençlik yeniçağın tüm siyasal değerlerini hazmetmiş olarak kendi siyasal ve örgütsel yönelimlerinin oluşum ve derinleşmesinde çok büyük bir rol oynamaya aday olarak görevini bekliyor. Bu açılımı hazmetmeyen öncül kuşakların siyasal ve örgütsel durumları da tartışma götürür hale düşüyor. Gençlik, yolumuzu tıkamayın diyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder