23 Temmuz 2009 Perşembe
TARİHÇİ SARAH SHİELDS – MİHRAC URAL YAZIŞMALARI
SARAH SHİELDS'İN İLETİSİ
kimdenSarah Shields sarah...@...mail.com...
kimeMircihan@gmail.com
ccOMUR KAYIKCI
tarih: 14 Temmuz 2009 22:05
konu: On Antakya
Dear Mr. Ural,
I am a historian in Chapel Hill, North Carolina, USA. Omur Kayikci suggested I look at your blog. I am currently revising a book on the Sanjak, 1936-1940, and I am told you have photographs that might be helpful for the book. (It is under contract with Oxford University Press.)
I'm also wondering if you can give me any information on the man the French call Shaykh Maarouf, an Alawi leader who becomes a huge supporter of Kemalist efforts. He seems to effectively split the community in Antakya, but I can find no more information about him.
Thanks for any help you can provide.
Best wishes,
Sarah Shields
Department of History
University of North Carolina
Chapel Hill, NC 27599
MİHRAC URAL'IN CEVABI
Değerli Sarah Shields,
İletinizi aldım teşekkür ederim.
Sancak tarihiyle ilginizi, sizi çok sevdiğini anladığım yeğenim Ömür’den yeterince öğrenmiş bulunuyorum. Doğduğum evi de ziyaret etmiş, babamla konuşmuşsunuz. Son olarak, Sancak’ın işgal ve ilhaktan sonraki ikinci kuşağının bir üyesi olarak, bu vahim tarihi olayı ve sonuçlarına ilişkin sorumluluklarımızın arayışı ve tutumlarımızın şekillenişi için çabaladığımızı belirterek satırlarıma başlamak istiyorum.
Bu sorumluluk üzerine, yazılı basın başta olmak üzere sivil toplum etkinliklerinde ve web alanında sesimizi ve tarihle yüzleşme çağrılarımızı yapmaya devam ediyoruz. Blogumu izleme durumunda olursanız Sancak 1936-1940 üzerine bir çok makalemi bulabilirsiniz. Makalelerim bu günün gözüyle yorum olsa da satır aralarında, söz konusu tarihi dönemi bire bir yaşamış çok insanla olan yakın ilişkilerimin referanslarını, bilgilerini ve anlatılarını görmeniz mümkündür.
Başta babam Zeki el Kasım (Ural) ile yaptığım uzun sohbetlerin aktarımlarına işaret edeceğim. Sancak konusunda bu güne kadar en iyi belgesel yazımı yapan Av. Muhammed Ali Zerka üç ciltlik “kadiyt el liva İskenderun” ( Liva İskenderun Davası) çalışması yanı sıra önemli edebi ve siyasi yazıları da bulunmaktadır. M. Ali Zerka üstadımla Suriye’de uzun bir dönem birlikte olduk. Mısır Barosu üyesi olan bu değerli şahsiyet, Sancak'ın işgali ve arkasından ilhakı sonrası o dönemin Suriye’si, Irak'ı, Mısır’ı dolaşmış bir demokrasi ve insan hakları savunucusudur. Birlikte olduğumuz dönem boyunca bana çok önemli bilgi ve belge takdim etmiştir. Ayrıca Şam’da bulunan kütüphanesi, Amerika’da bulunan oğlu Murat Zerka’nın denetiminde ve sanırım bu tür bilimsel çalışmalar için açıktır.
Bunlar yanı sıra Suriye sağlık bakanlığı da yapmış olan (1958-60) Dr. Wehib el Ganim (Suriye'nin bu günkü Cezayir Büyük Elçisi Numeyr el Ğanim'in babası) ile de uzun yıllar oturumlar yaptım. “Kökler” kitabını yazarak bu konular için önemli bilgiler vermiştir.
Hala Suriye İlerici vatan cephesi başkan yardımcısı olan ve Nasırcı Arap Sosyalist Partisi başkanı bulunan Faiz İsmail üstadımız da bu konuda bilgi ve ilgi kaynağıdır.
Bu referansların tümü Sancak'ın işgalinden bu yana son kuşağına aittir. Bunlarla ilişkim ve diyaloglarımın verilerini, makalelerimin satır aralarında bir biçimde işlediğimi belirteceğim.
Av. Muhammet Ali Zerka'nın bana özel olarak verdiği resimler ise pek çoktur. Bu iletimle birlikte bunlardan bir kısmını size göndereceğim. Orijinalleri bende olan bu fotoğrafları yanı sıra, evlerden topladığım ve sanırım eşi benzeri olmayan fotoğraflardan da söz etmem mümkün. Bunların bilim adına bir yerlerde, okura ulaşması ve insanlık tarihi yazımının belli bir kesitinin aydınlanması adına yer alması gerektiğine inanıyorum. Bunun için elimden gelen yardımı size sunabileceğimi ifade etmeliyim. Ayrıca Ömür yeğenim, benim için çok değerli onun dostu olmanız bunu yapmam için yeterli bir referanstır.
Bütün bunlara ek olarak blogumda bir haftadır anonsunu yaptığım Leopold Gaszczyk'in anı belgesini yayınlamak üzereyim. Bu belge ilk kez yayınlanacaktır. Belge, Danimarka Kralık Arşivinden gün yüzüne çıkarılmıştır. Toplum bilimci dostum Sn. Nadir Nadi Çelik bu belgeyi gün yüzüne çıkartıp Sancak’lı olmam nedeniyle de yayın yetkisini bana tevdi etmiştir.
Leopold'un anı belgesine ön söz yazdım ve anıyla birlikte birçok tarihi fotoğrafı da yayınlayacağım. Bu çalışmalar akademik bir boyutta olmasa da amacı, tarihle cesurca yüzleşmek ve çözülmemiş sorunlarımızın kangrenleşip tüm toplumu zehirlemesine fırsat vermeden çözmektir. Öncelikle yapmaya çalıştığım, bir aydın sorumluluğudur. Bu sorumluluğun refleksidir.
Bildiğiniz gibi, bölgemiz Orta-doğu 1000 yıllık bir karabasan altında yaşamaktadır. Bundan kurtulamadı da. I. Dünya savaşının kapanmamış dosyalarıyla, bu güne kadar süren toprak, su, etkinlik savaşlarına toplumsal patolojileri şaşkına çeviren ölüm denklemleri dayatılmıştır. Tel armana (Firavun-Hitit) anlaşmasından bu yana, bu kirli çıkar ortamında telef olmayan bir kuşağımız kalmadı. Demokrasi algılarımız, insan haklarına yaklaşımlarımız köreltildi. Diktatörlüklerin, halklarımız ve uygarlıklar üzerindeki at nalları tepinmeleri geleceğimizi hüsrana uğrattı. Bölge insanlığının içi boşaltıldı. Boş bir çuvala dönüştürüldü. Benim çabam bu gidişe karşı bir duruştur.
Buna rağmen, insanlığın yaşam ikamesi için çabaları aynı zamanda bir dirençtir ve bu direnç olumlunun elde edilmesi için yeni dinamik ve bulguları da geliştirecektir. Bunun için tarihimizle cesurca yüzleşmemizin önemi büyüktür. Yayınlamaya hazırlandığım Leopold’un anısı bu açıdan önem taşımaktadır.
1918-1946 dönemi boyunca Sancak (Antakya-İskenderun) ve Halep yöresinde yer alan bir sivil toplum gönüllüsünün gözlemleri, çok yerinde belirlemeler yapmıştır. “Danimarkal’ı Ermeni Dostları” örgütü başkanı olan Karen Jeppe’in yardımcısı ve sonra aynı örgütün başkanı olan Leopold, aynı dönemin Sancak tarihi akademik araştırmalarına referans olacak anıları, sanırım sizin de ilgi odağınız olacaktır.
Buna eklemem gereken önemli bir nokta da Leopold’un anısında Arap halkının haklı davası yanında Türk, Kürt, Ermeni tüm etnik toplulukların destek vermesi, işgale ve ilhaka karşı mücadele edişleri vardır. Bu dünden bu güne haklarımız için taşınacak bir örnekleme olarak belirmektedir. Bu gözlem benim de yaptığım birçok araştırmayla kesişme halindedir. Bu gerçeklerin fotoğraf belgeleri de elimde mevcuttur.
Son olarak, Sancak Alevilerini bölen Şeyh Maruf el Cilli ile ilgili söylenecek çok şey bulunmaktadır. Bu konuda sağlıklı bir belirleme için sizin de bilmeniz gereken bir dizi Alevi özgününe ait verileri bu olgunun yorumu için ele alınmak gerek. Buna rağmen aradığınız Şeyh Marufun hayatı ve toplumdaki konum ve davranışlarıyla ilgili olarak kısa bir süre sonra size bilgi iletebileceğim.
Sancak Alevilerinin ikiye bölündüğü bir gerçektir. Üzerinde durulması gereken yanları bulunmaktadır. Bu bölünmede şeyh Marufun rolü olduğu doğrudur. Ancak konu bu kapsamıyla gerçek bir tarih bilgisi olarak yeterli değildir.
Bu bölünmenin iki yanlı olduğunu düşünüyorum. Akademik araştırma açısından bu tür belirlemelerin hangi boyutta önemli olduğundan çok, olayı tüm yönleriyle kavrama adına bakış yönümüzü belli bir perspektife bağlamalıyız derim. Bu açıdan şeyh marufun bu bölücü tutumunu bir yere oturtmamız gerekecek.
Bunun ikili ayağı olduğunu düşünüyorum. Birincisi, mülkiyetin korunması, güvencesi amacıyla henüz bağımsızlığını kazanmamış bir sömürge Suriye yerine Türkiye tercihi. İkincisi, Osmanlı tarihi boyunca katledilen Alevilerin laik bir devlet himayesi altında, dini gericiliğe karşı duran bir siyasal sistemde yer alma eğiliminin yoğunluğu.
Bu gün bile Samandağı ve kırsal Alevi yerleşim birimlerinde ulusal olmaktan çok inanç temelinde siyasi kaygısı olmayan duruşlar ağırlık taşımaya devam ediyor. Bu duruşların ilkel yaklaşımları, uluslaşma sürecinin detaylarını birlikte yaşamadıkları anavatanlarıyla bir fay hattı oluşturmaktadır. Arapların modern ulus olma süreçlerinin II. Dünya savaşı sonrasına denk geldiğini ayrıca hatırlatmak isterim..
Bütün bunlara rağmen elimdeki tüm veriler Arapların Sancakta yapılan her üç seçim ve sayımda çoğunluğu oluşturmuş bulundukları yönündedir. Bundan rahatsız olanlar 5 Temmuz 1938’de kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutanlığında, Fransızlardan aldıkları yeşil ışıkla askeri işgal yaptılar. Sonrası ise malum. Sayımsız seçimlerle (atama) yapılan tiyatral girişimler; Araplar sayılırken inançlarına göre ayrıştırılmaları ( Alevi Arap, Sünni Arap, Hıristiyan Arap, Katolik Arap vb.) bu girişimin amacını da yeterince ortaya koymaktadır.
Ne yaparsanız yapın güçlü olan sizi azanlığa düşürme kararı almış, bunu da uygulamaktadır.
Askeri işgalin anlamı budur. Bu hukuksuzluk ise zorlama sonuçlara sahiptir. Bu girişmle, uluslararası hukuka göre Fransa’yla -Türkiye cumhuriyeti suç işlemiş bulunmaktadırlar.
Fransa’nın mandaterlik yasasının 4. Maddesi gereği Suriye ve Lübnan’ın toprak bütünlüğünü koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Fransa mandater (emanetçi, garantör) devlet olarak, bu iki devletin (Suriye-Lübnan) hiçbir toprak parçasını kira dahil kimseye verme yetkisi yoktur. Bu nedenle de, Fransa-Türkiye arasında yapılan ve sancak’ın Türkiye’ye ilhakını onaylayan 23 Haziran 1939 demeci, Miletler Cemiyeti (MC) Yasasının 18. Maddesi gereğince kütüğe geçirilmesi gerekirken, kütükte yer almamıştır. Yani yer alması reddedilmiştir. Bu ise, demecin uluslararası bir geçerliliği olmadığını, kanunsuz bir ikili belge olduğunu göstermeye yeterlidir.
En barışçıl ve en hukuki açıdan bile bakıldığında Sancak, II. Dünya savaşı arifesindeki çıkar dengelerinin sonucu, halkının iradesine rağmen haksız bir gasp olayına maruz kalmıştır.
İletimi uzatmayacağım. Sizlere bu iletimle birlikte bir kaç özgün resim göndereceğim. Bu konuyla ilgili sizlerle paylaşıma hazırım.
Baki selamlarımla
Mihrac Ural
16 Temmuz 2009
kimdenSarah Shields sarah...@...mail.com...
kimeMircihan@gmail.com
ccOMUR KAYIKCI
tarih: 14 Temmuz 2009 22:05
konu: On Antakya
Dear Mr. Ural,
I am a historian in Chapel Hill, North Carolina, USA. Omur Kayikci suggested I look at your blog. I am currently revising a book on the Sanjak, 1936-1940, and I am told you have photographs that might be helpful for the book. (It is under contract with Oxford University Press.)
I'm also wondering if you can give me any information on the man the French call Shaykh Maarouf, an Alawi leader who becomes a huge supporter of Kemalist efforts. He seems to effectively split the community in Antakya, but I can find no more information about him.
Thanks for any help you can provide.
Best wishes,
Sarah Shields
Department of History
University of North Carolina
Chapel Hill, NC 27599
MİHRAC URAL'IN CEVABI
Değerli Sarah Shields,
İletinizi aldım teşekkür ederim.
Sancak tarihiyle ilginizi, sizi çok sevdiğini anladığım yeğenim Ömür’den yeterince öğrenmiş bulunuyorum. Doğduğum evi de ziyaret etmiş, babamla konuşmuşsunuz. Son olarak, Sancak’ın işgal ve ilhaktan sonraki ikinci kuşağının bir üyesi olarak, bu vahim tarihi olayı ve sonuçlarına ilişkin sorumluluklarımızın arayışı ve tutumlarımızın şekillenişi için çabaladığımızı belirterek satırlarıma başlamak istiyorum.
Bu sorumluluk üzerine, yazılı basın başta olmak üzere sivil toplum etkinliklerinde ve web alanında sesimizi ve tarihle yüzleşme çağrılarımızı yapmaya devam ediyoruz. Blogumu izleme durumunda olursanız Sancak 1936-1940 üzerine bir çok makalemi bulabilirsiniz. Makalelerim bu günün gözüyle yorum olsa da satır aralarında, söz konusu tarihi dönemi bire bir yaşamış çok insanla olan yakın ilişkilerimin referanslarını, bilgilerini ve anlatılarını görmeniz mümkündür.
Başta babam Zeki el Kasım (Ural) ile yaptığım uzun sohbetlerin aktarımlarına işaret edeceğim. Sancak konusunda bu güne kadar en iyi belgesel yazımı yapan Av. Muhammed Ali Zerka üç ciltlik “kadiyt el liva İskenderun” ( Liva İskenderun Davası) çalışması yanı sıra önemli edebi ve siyasi yazıları da bulunmaktadır. M. Ali Zerka üstadımla Suriye’de uzun bir dönem birlikte olduk. Mısır Barosu üyesi olan bu değerli şahsiyet, Sancak'ın işgali ve arkasından ilhakı sonrası o dönemin Suriye’si, Irak'ı, Mısır’ı dolaşmış bir demokrasi ve insan hakları savunucusudur. Birlikte olduğumuz dönem boyunca bana çok önemli bilgi ve belge takdim etmiştir. Ayrıca Şam’da bulunan kütüphanesi, Amerika’da bulunan oğlu Murat Zerka’nın denetiminde ve sanırım bu tür bilimsel çalışmalar için açıktır.
Bunlar yanı sıra Suriye sağlık bakanlığı da yapmış olan (1958-60) Dr. Wehib el Ganim (Suriye'nin bu günkü Cezayir Büyük Elçisi Numeyr el Ğanim'in babası) ile de uzun yıllar oturumlar yaptım. “Kökler” kitabını yazarak bu konular için önemli bilgiler vermiştir.
Hala Suriye İlerici vatan cephesi başkan yardımcısı olan ve Nasırcı Arap Sosyalist Partisi başkanı bulunan Faiz İsmail üstadımız da bu konuda bilgi ve ilgi kaynağıdır.
Bu referansların tümü Sancak'ın işgalinden bu yana son kuşağına aittir. Bunlarla ilişkim ve diyaloglarımın verilerini, makalelerimin satır aralarında bir biçimde işlediğimi belirteceğim.
Av. Muhammet Ali Zerka'nın bana özel olarak verdiği resimler ise pek çoktur. Bu iletimle birlikte bunlardan bir kısmını size göndereceğim. Orijinalleri bende olan bu fotoğrafları yanı sıra, evlerden topladığım ve sanırım eşi benzeri olmayan fotoğraflardan da söz etmem mümkün. Bunların bilim adına bir yerlerde, okura ulaşması ve insanlık tarihi yazımının belli bir kesitinin aydınlanması adına yer alması gerektiğine inanıyorum. Bunun için elimden gelen yardımı size sunabileceğimi ifade etmeliyim. Ayrıca Ömür yeğenim, benim için çok değerli onun dostu olmanız bunu yapmam için yeterli bir referanstır.
Bütün bunlara ek olarak blogumda bir haftadır anonsunu yaptığım Leopold Gaszczyk'in anı belgesini yayınlamak üzereyim. Bu belge ilk kez yayınlanacaktır. Belge, Danimarka Kralık Arşivinden gün yüzüne çıkarılmıştır. Toplum bilimci dostum Sn. Nadir Nadi Çelik bu belgeyi gün yüzüne çıkartıp Sancak’lı olmam nedeniyle de yayın yetkisini bana tevdi etmiştir.
Leopold'un anı belgesine ön söz yazdım ve anıyla birlikte birçok tarihi fotoğrafı da yayınlayacağım. Bu çalışmalar akademik bir boyutta olmasa da amacı, tarihle cesurca yüzleşmek ve çözülmemiş sorunlarımızın kangrenleşip tüm toplumu zehirlemesine fırsat vermeden çözmektir. Öncelikle yapmaya çalıştığım, bir aydın sorumluluğudur. Bu sorumluluğun refleksidir.
Bildiğiniz gibi, bölgemiz Orta-doğu 1000 yıllık bir karabasan altında yaşamaktadır. Bundan kurtulamadı da. I. Dünya savaşının kapanmamış dosyalarıyla, bu güne kadar süren toprak, su, etkinlik savaşlarına toplumsal patolojileri şaşkına çeviren ölüm denklemleri dayatılmıştır. Tel armana (Firavun-Hitit) anlaşmasından bu yana, bu kirli çıkar ortamında telef olmayan bir kuşağımız kalmadı. Demokrasi algılarımız, insan haklarına yaklaşımlarımız köreltildi. Diktatörlüklerin, halklarımız ve uygarlıklar üzerindeki at nalları tepinmeleri geleceğimizi hüsrana uğrattı. Bölge insanlığının içi boşaltıldı. Boş bir çuvala dönüştürüldü. Benim çabam bu gidişe karşı bir duruştur.
Buna rağmen, insanlığın yaşam ikamesi için çabaları aynı zamanda bir dirençtir ve bu direnç olumlunun elde edilmesi için yeni dinamik ve bulguları da geliştirecektir. Bunun için tarihimizle cesurca yüzleşmemizin önemi büyüktür. Yayınlamaya hazırlandığım Leopold’un anısı bu açıdan önem taşımaktadır.
1918-1946 dönemi boyunca Sancak (Antakya-İskenderun) ve Halep yöresinde yer alan bir sivil toplum gönüllüsünün gözlemleri, çok yerinde belirlemeler yapmıştır. “Danimarkal’ı Ermeni Dostları” örgütü başkanı olan Karen Jeppe’in yardımcısı ve sonra aynı örgütün başkanı olan Leopold, aynı dönemin Sancak tarihi akademik araştırmalarına referans olacak anıları, sanırım sizin de ilgi odağınız olacaktır.
Buna eklemem gereken önemli bir nokta da Leopold’un anısında Arap halkının haklı davası yanında Türk, Kürt, Ermeni tüm etnik toplulukların destek vermesi, işgale ve ilhaka karşı mücadele edişleri vardır. Bu dünden bu güne haklarımız için taşınacak bir örnekleme olarak belirmektedir. Bu gözlem benim de yaptığım birçok araştırmayla kesişme halindedir. Bu gerçeklerin fotoğraf belgeleri de elimde mevcuttur.
Son olarak, Sancak Alevilerini bölen Şeyh Maruf el Cilli ile ilgili söylenecek çok şey bulunmaktadır. Bu konuda sağlıklı bir belirleme için sizin de bilmeniz gereken bir dizi Alevi özgününe ait verileri bu olgunun yorumu için ele alınmak gerek. Buna rağmen aradığınız Şeyh Marufun hayatı ve toplumdaki konum ve davranışlarıyla ilgili olarak kısa bir süre sonra size bilgi iletebileceğim.
Sancak Alevilerinin ikiye bölündüğü bir gerçektir. Üzerinde durulması gereken yanları bulunmaktadır. Bu bölünmede şeyh Marufun rolü olduğu doğrudur. Ancak konu bu kapsamıyla gerçek bir tarih bilgisi olarak yeterli değildir.
Bu bölünmenin iki yanlı olduğunu düşünüyorum. Akademik araştırma açısından bu tür belirlemelerin hangi boyutta önemli olduğundan çok, olayı tüm yönleriyle kavrama adına bakış yönümüzü belli bir perspektife bağlamalıyız derim. Bu açıdan şeyh marufun bu bölücü tutumunu bir yere oturtmamız gerekecek.
Bunun ikili ayağı olduğunu düşünüyorum. Birincisi, mülkiyetin korunması, güvencesi amacıyla henüz bağımsızlığını kazanmamış bir sömürge Suriye yerine Türkiye tercihi. İkincisi, Osmanlı tarihi boyunca katledilen Alevilerin laik bir devlet himayesi altında, dini gericiliğe karşı duran bir siyasal sistemde yer alma eğiliminin yoğunluğu.
Bu gün bile Samandağı ve kırsal Alevi yerleşim birimlerinde ulusal olmaktan çok inanç temelinde siyasi kaygısı olmayan duruşlar ağırlık taşımaya devam ediyor. Bu duruşların ilkel yaklaşımları, uluslaşma sürecinin detaylarını birlikte yaşamadıkları anavatanlarıyla bir fay hattı oluşturmaktadır. Arapların modern ulus olma süreçlerinin II. Dünya savaşı sonrasına denk geldiğini ayrıca hatırlatmak isterim..
Bütün bunlara rağmen elimdeki tüm veriler Arapların Sancakta yapılan her üç seçim ve sayımda çoğunluğu oluşturmuş bulundukları yönündedir. Bundan rahatsız olanlar 5 Temmuz 1938’de kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutanlığında, Fransızlardan aldıkları yeşil ışıkla askeri işgal yaptılar. Sonrası ise malum. Sayımsız seçimlerle (atama) yapılan tiyatral girişimler; Araplar sayılırken inançlarına göre ayrıştırılmaları ( Alevi Arap, Sünni Arap, Hıristiyan Arap, Katolik Arap vb.) bu girişimin amacını da yeterince ortaya koymaktadır.
Ne yaparsanız yapın güçlü olan sizi azanlığa düşürme kararı almış, bunu da uygulamaktadır.
Askeri işgalin anlamı budur. Bu hukuksuzluk ise zorlama sonuçlara sahiptir. Bu girişmle, uluslararası hukuka göre Fransa’yla -Türkiye cumhuriyeti suç işlemiş bulunmaktadırlar.
Fransa’nın mandaterlik yasasının 4. Maddesi gereği Suriye ve Lübnan’ın toprak bütünlüğünü koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Fransa mandater (emanetçi, garantör) devlet olarak, bu iki devletin (Suriye-Lübnan) hiçbir toprak parçasını kira dahil kimseye verme yetkisi yoktur. Bu nedenle de, Fransa-Türkiye arasında yapılan ve sancak’ın Türkiye’ye ilhakını onaylayan 23 Haziran 1939 demeci, Miletler Cemiyeti (MC) Yasasının 18. Maddesi gereğince kütüğe geçirilmesi gerekirken, kütükte yer almamıştır. Yani yer alması reddedilmiştir. Bu ise, demecin uluslararası bir geçerliliği olmadığını, kanunsuz bir ikili belge olduğunu göstermeye yeterlidir.
En barışçıl ve en hukuki açıdan bile bakıldığında Sancak, II. Dünya savaşı arifesindeki çıkar dengelerinin sonucu, halkının iradesine rağmen haksız bir gasp olayına maruz kalmıştır.
İletimi uzatmayacağım. Sizlere bu iletimle birlikte bir kaç özgün resim göndereceğim. Bu konuyla ilgili sizlerle paylaşıma hazırım.
Baki selamlarımla
Mihrac Ural
16 Temmuz 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder