15 Temmuz 2012 Pazar
SURİYE'DE KATLİAMLARIN SIRRI
Tramsa kanlı bir kıyıma sahne oldu (13 Temmuz 2012 / Cuma) yüzlerce insan katledildi. Bu kıyımın tek nedeni var o da BM Güvenlik konseyinin yarınki, Suriye’yle ilgili yaptırımlarıdır. Bu katliam öncekiler gibi, BM Güvenlik konseyinin şer güçlerine bir işaret yapılmak istendi. İlginç olan, önceki tüm katliamların tezgahlanışının aynı nedenle gündeme gelmesiydi. Bu katliamın failleri bu gece Suriye resmi TV kanalında itiraflarıyla kamuoyuna gösterildi. Suriye ordusu halkının ordusu olduğu, masum vatandaş kanına elinin bulanmamış olduğu, bir koruma (Humat el diyar) ordusu olduğu bir kez daha görülmüştür. Suriye ordusu ve güvenlik güçleri, medyanın bitip tükenmeyen yalanlarını, suratlarına bir şamar gibi indirdiği kanıtlarla yerle bir etmiştir; TV kameraları önünde katillerin yaptığı itiraflar bunun için yeterli olmuştur.
Tramsa katliamın en önemli sanığı Hikmet Şihadi el Mustafa el Yunisi ve katil Said Derviş açıkladı; “liderimiz Mülhem Derviş katliam emrini verdi, çatışmalarda öldü.. Aramızda Türkler ve Libyalılar da vardı… 1,5 saat içinde yüzlerce insanı kurşuna dizdik. Çoğu, önceden elimizde esir olan sivillerdi. Emir böyle gelmişti… “ İşte bu katliamın sırrı da anında, aynı gün böylece çözülmüş oldu. Sabahtan beri kesintisiz yalan bombardımanı yapan uluslararası şer medyası bu açıklamalardan sonra birden geri adım atmaya başladı.
Ama ben yazmaya devam edeceğim. Okuruma ve halkıma gerçekleri bir bilanço olarak sunmaya çalışacağım.Zira bu katliamlar zincirinin açıkça ortayla çıkan bir özelliğinin bilinmesini istiyorum. Devam edelim…
Hula katliamı ( 25 Mayıs 2012)Humus’ta gündeme geldi iki gün sonra (27 Mayıs 2012 / Cuma) BM Güvenlik Konseyi’nin toplantısı bulunuyordu. Suriye aleyhine oylama yapılacaktı. Oylama Rusya ve Çin’in vetosu dünya şer güçlerini hezimete uğratırken, katliamı şifre gibi kullanan Avrupa ülkeleri, Suriye’yle diplomatik ilişkilerini kesiyordu. Katliam resmen tezgahlanmış ve Suriye yönetimi ve güvenlik güçlerinin sırtına yıkılmıştı. Oysa Hula, yönetim taraflısı vatansever, Şiilerden oluşuyordu. Bu insanlar yönetim yanlısı olmalarının bedelini canlarıyla ödüyorlardı.
Sonra El-Kbeyr katliamı geldi (7-8 Haziran 2012 / Cuma). Yine aynı gün toplanacak BM Güvenlik Konseyi bulunuyordu. Her katliamın ardından BM güvenlik konseyi oylaması diye ilerleyen bu süreç tesadüf değildi.
Sonra Darit İzze katliamı geldi (22 Haziran 2012 / Cuma) ve sonuncusu Tramsa katliamı yani bu gün, Cuma katliamı ve yarın BM güvenlik konseyi toplanıyor. Konu yine Suriye ve yeni yaptırımlar. 7 madde üzerinden askeri müdahale kararı için çırpınışlar. İşte seri katliamların sırrı da burada yatıyor.
Gerçek hiç de karmaşık değil. Bunu anlamak için çok akıl yürütmeye bile gerek yok. Katliam yapmak isteyen bir yönetim ya da ordusu bunu her gün, egemenlik sahasının her köşesinde yapabilir. Bunu da her saniye, üstelik en acımasızca, bin bir gerekçe altında yapabilir. Bununla da kalmaz yaptığı katliamı hiç kimseye yansıtmadan, izlerini de yok ederek icra edebilir. Ama ne ölçüde zalim olursa olsun kendi aleyhine sonuçlanacak böylesi bir kıyımı hiçbir yönetim, aleyhine kararlar almak üzere toplanan BM Güvenlik Konseyinin gözünün içene batıra batıra, basına da açık bir kıyımı halkına dayatacak. Yalanın böylesine yalan denir mi?
Diyeceğim o ki, batsın bu yalan dünyası, bu akılsız hezeyanların karanlığına lanet olsun; bu akıllar düzen karamaz, bu akıllar sadece kukla olur ve kendi halkını acımasızca doğrar. Bu haberlerden etkilenen önemli bir kamuoyunun da olduğunu görünce insan delirmenin moda olduğu sanısına kapılabilir. Evet, yalan büyüdükçe şüpheler de artar. Tek hedef de bu olabilir. Ama yalanın böylesine yalan bile denemez…
Bu kadar tesadüfü Ali-Babanın sihirli lambasından çıkan cin bir araya getirmez. Tümünde de tek zararlı taraf Suriye yönetimi olmuştur. Ama her defasında gerçekler ortaya çıkmış ve bu eli kanlı şebekelerin kendi vatanlarında nasıl bir kukla ve tetikçi olarak kendi halkını kıyıma uğrattığı belli olmuştur. Bu tür eylemleri böylesi bir ortamda, kiralık katil sürüleri rahatlıkla başarabilirler; vatanseverlere bedel ödetecek ve yönetimi zor sokacak menfur kıyım yapmaları, masum insanları kurşuna dizmeler hiç de zor değildir. Nitekim itirafçılar, katliamı nasıl yaptıklarını tüm ayrıntılarıyla açıklayarak bu olaydaki yalancı çırpınışların ağır bir darbe yemesini sağlamış oldular. Katliamı vatan hainleriyle el ele vermiş Türk ve Libyalı teröristler yaptığı anlaşılmıştır. Olayın tetikçileri bunlardır. Kıyımın amacı, BM Güvenlik Konseyi toplantısında Suriye’ye darbe vurmaktır. Menfur cinayetin doğrudan sorumlusu ise Erdoğan yönetimidir. Emperyalistler, Katar-Suudi şebekeleri ise bu cürümün yapılandırılması, mali ve askeri olarak finansmanının temel unsurlarıdır.
ERDOĞANIN SON TANGOSU
Suriye olaylarının ikinci perdesini, İÇ KANAMA süreci olarak tanımladım. Devam ediyor…Bu sürecin tip özellikleri hala olduğu gibi ama beli bir birikim yönünde ilerliyor. Yaygın ama lokal terör eylemleri, halkı ve devleti bezdirme çabaları sürüyor. Süreç olası bir yönetim boşluğunda, Suriye’yi kantonlara ya da bölgelere ya da bölünmeye kadar gidecek süreçte kontrolü elden kaybetmemek için kabul edilebilir bir yaygınlık ve hızla, iç kanamayı derinleştirme çabaları sürmektedir. Kürt bölgesi kadar Türkmen bölgesinin farklı bir tarzda harekete geçirilme çabası bunu yansıtıyor.
Kürt bölgesinin gelişmeleri henüz tüm yönleriyle belirginlik kazanmadı. Ancak bu alanda vatansever Kürt örgütleri ve liderleri Barzanici Amerikan kuklalarının yıkılmış prestijleriyle girişecekleri çabalar, onlara bir sermaye oluşturamayacaktır. Suriye Kürt halkının ezici çoğunluğu yönetimden yana emperyalizme ve vatan haini eli kanlı şebekelere karşı, savaş meydanlarında yerlerini çoktan almış bulunmaktadırlar.
Türkmen bölgeleri birden fazladır. Humus, Azaz (Halep) ve en yoğun olarak Lazkiye bölgesidir. Düne kadar diyeceğimiz bir zaman kesitinde, bu alanda vatanseverlikleriyle sakin duran Türkmen bölgeleri üzerinde uzun zamandır yapılan çalışmalar bir kıpırdanmayı getirmedi . Ancak son bir aydır çılgınca yürütülen müdahaleler ve uçak kriziyle tırmanın vahşet girişimleri, bu bölgenin vatansever karakterini bozmak, etnik sorun yaratıp k halkın birbirini doğraması için provokasyon yaratma çabaları öne çıktı.
Hatay’ın Yayladağı ilçesi sınır bölgesinin Suriye kısmında yoğunluklu olarak yaşayan Türkmenler, Erdoğan’ın kirli siyasetinin kurbanı edilmek üzere ilgileri olmayan bir kırılmayla yüz yüze bırakılmak istendikleri anlaşılmaktadır; bu şebekeler, SÜRİYE TÜRKMENLERİ adı altında (ortasında bozkurt imgesinin olduğu bir ambleme sahipler) kanlı eylemlere başlamış bulunmaktadırlar. Yaklaşık 12 gün önce 11 güvenlik gücünü pusuya düşürüp katletmeleriyle bölgedeki gerginliği doruğuna götürdüler. Bu şebekelerin arasında çok az Türkmen olduğu ve daha çok Cisir el Şuğur, Bdama ve İdlipli tetikçilerin bulunduğunu, yayınlanan video görüntü ve seslerin lehçelerinden anlaşılmıştır. Türkmenlerle ilgili olarak sınır bölgelerindeki gelişmeleri, şu an gergin bir nöbet anında MUKAVEME SURİYYİ önde gelen sıra neferi olarak yazdığım bu yazıyla birlikte sık sık okurlarıma ileteceğim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder