6 Temmuz 2012 Cuma
SURİYE'DE BÜYÜK TEMİZLİK
Mihrac Ural – 5 Temmuz 2012 / Perşembe
Suriye olaylarında İkinci perdeye geçildiğini belirledim; bunun İÇ KANAMA süreci olduğunu tespit ettim. Bu süreç dünya şer güçleri ve tetikçileri olan eli kanlı şebekelerle amansız bir vahşet olarak sahnelenip, yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Bu menfur amaçlara cevap vermekte gecikmeyen Suriye yönetimi, halkın bağımsız ve özgür iradesini temsil eden ordusu ve güvenlik güçleriyle vatanı yangın ve yıkım yerine götüren sürece son vermek üzere, büyük bir temizliğe başladı. Bu hamlenin belli bir kesitini sizlere aktaracağım.
Bu yazı bilgi dönüşümü diyebileceğim güzel tartışmalar yaptığımız Suriye’yle dayanışma… gruptaki yorumlarımdan biridir. (https://www.facebook.com/messages/#!/groups/suriyehalkiyladayanisma/). Suriye’de eli kanlı şebekelere ağır darbelerin indirildiği bir dönemdeyiz bunu anlatmaya çalıştım. Ama bu her şey değil dünya şer güçlerinin mali-askeri ve her türden lojistik desteğiyle özelikle Türkiye üzerinden Erdoğan’ın etkin yardımlarını görerek Suriye’de kanlı eylemler yapan şebekelerin bu aşamanın alameti farikası olan İÇ KANAMA hallerini derinleştirdiklerini söyleyeceğim. Çatışmalar henüz kritik kırılma noktasına geldi demeyeceğim. Bir süre daha kanlı haliyle sürecektir de diyebilirdim. Olayın içinden size taşıyacağım bilgiler, bu kaosu halkın sürece aktif katılımının sona erdireceğini belirteceğim bunun ne anlama geldiğini ise MUKAVEME SURİYYİ güçlerinin mücadele alanlarını genişletmesiyle çok yakından ilgili olduğunu belirtmekle yetineceğim. Yorumumu birlikte okuyalım;
Büyük temizlik, Suriye’nin güneyinden kuzeyine, Türkiye sınırına doğru ilerliyor. Asimetrik savaş, bilindiği gibi düzenli ordularla düzensiz şebekelerin savaşı (içimden bu eli kanlı şebekelere gerilla demek gelmiyor).
Cib el Ahmar (Kızıl kuyu) virajını elinde tutmaya çalışan eli kanlı şebekeler, Ğab tarım alanlarını Alevi dağ doruklarına bağlayan yolu da tutacaklarını sandılar. Bu doğudan batıya, Hama kırsalından denize, sahile doğru giden yolları tutmak demekti. Yani Suriye yönetiminin en güçlü olduğu kitlelerin yaşam alanlarına sızıp orta yerde duran Haffi ilçesine saldırmak demekti. Bunu da denediler; askeri açıdan aptalca bir girişimdi. Hezimeti muhkem olan bu girişimin tek amacı, savaş baronlarının uşaklığını yaptığı Katar-Suudi-Erdoğan’dan oluşan şer üçgeninin talimatlarını yerine getirmekten ibaretti. Bu şer üçgenin derdi ise Lazkiye kırsalının tutuştuğu izlenimini ilah etmekten ibarettir; El JEZİRNE TV bu işareti alır almaz düzenli biçimde LAKİYE GÜNCESİ adı altında günlük programlara bile başlamıştı. Yayladağı ve Altınözü kırsalında çekilen görüntüleri derhal Lazkiye kırsalı olarak yayına giriyordu.
Haffi ilçesi saldırısının askeri hiçbir önemi ve değeri yoktu. Tüm çevresi olağan üstü hamasi yönetim yanlısı halkın yerleşim alanlarından oluşuyordu. Nitekim ordu sürece el koyunca halkın etkin katılımıyla hem ordu korundu hem de tüm patika yollar tutularak bu şebekeler agğır zayiat verildi. Türkiye sınırına doğru büyük kaçış böyle başladı. Dağınık halde, 500'ü Türkiye'deki kamplardan silahlarıyla gelmiş, bir o kadarı da baskı, zor, para karşılığı yada kimisi gönüllü olarak bu süreçte yer alanlar, hızla Cisir el Şuğur bölgesi kırsalına yani sınıra sıfır noktasına doğru kaymaya başladılar. Bunların yaklaşık 250’si Hatay'ın Yayladağı ilçesinin karşısına düşen KASTAL EL MAAF ve RABİ3A (ağırlıklı olarak Türkmen bölgesi) Suriye beldelerinin sınıra sıfır alanlarına yayıldılar.
Böylece eli kanlı şebekeler, SELKİN ilçesinden (Reyhanlı, Kırıkhan ilçelerinin karşısı), KESAB ilçesine (Yayladağı ilçesine) kadar uzanan şeritte sıkıştırılmaya başlandı. Bunlara destek olan önemli sayıda yatakçının da sürecin bir parçası olarak kovalandığını söylemek yanlış değildir. Sınıra 25-30 km uzaklıkta bir şerit içine itilen bu şebekeleri, Suriye ordusu toplu müdafaaya sürüklemektedir. Asimetrik savaşı tepe taklak ederek, onları kitleleştirip bellerini kırma taktiği izlediği gözlemlenmektedir.
Baştan beri süren bu taktik kimi insanlarda, ordu geç kalıyor izlenimi yaratsa da sonuçta eli kanlı şebekeler ciddi, ağır ve onarılması mümkün olmayan zayiat veriyorlar. Ayrıca bu ölçüde ağır kırılmanın yarattı korku ve depresyon şebeke topluluğunun bir alanda tutunma d eğilimlerini de yerle bir ediyor. Suriye ordusunun %5 lik bir gücünü bile kullanmadığı bilinen bir gerçek. Ayrıca olmasına rağmen, asimetrik savaşın kapılarını açmadı. Yani, düzensizlere karşı halkın oluşturacağı gerillalarla cevap vermeye yönelmedi. Bunu yapabilir ve kısa yoldan sonuç da alırdı. Ancak yönetim bu bir iç savaş, bu halkın birbirini kırması anlamına gelir diye bu eğilimi öne çıkarmadı. Zira böylesi bir adımda bu şebekelere yataklık yapan köyler, alanlar kesintisizce baskın üzerine baskın alacaktı. Bu ise halktan ciddi ölümlerin hatta katliamların gündeme gelmesine yol açacaktı. Suriye halkçı yönetimi karşıtı olan insanlara bile koruyucu davranmayı stratejik bir ilke edinmiştir., buna önemli dikkat etmektedir.
Bu süreçte MUKAVEME SURİYYİ güçleri, sınır sızmalarını önlemek ve Türkiye’ye güvenli alan diye sığınmak isteyenlerin peşinde vurucu bir güç olarak yer alıyor. Bu güç bir gerilla gücü olarak sadece sınırları tutma çabasındadır içte bir görev almamaktadır. Eski kaçakçı yollarının bir çoğunun mayınlanması ise bu şebekelere kaçış sansı bırakmıyor. Üçlü şer şebekesinin (KATAR-SUUDİ-ERDOĞAN) sinir sistemini bozuyor ve azgınlığını artırarak hatalarını yoğunlaştırıyor. Suriye başardıkça, bunlar hezimete uğruyor. Suriye’nin başarısıyla artan hezimet, zamanın da şer güçleri aleyhine gelişmesine yol açıyor. Üç seçim ardından, yeni parlamento ve yeni hükümetiyle, devletinin hiçbir kurumunda bir aksama olmadan işleyen sistem, eşine rastlanmayın ambargolara bitip tükenmeyen mali-askeri destekle kışkırtılan eli kanlı şebekelerin eylemlerine rağmen, halkı Suriye yönetimi sarsılmadan yoluna devam ediyor.
Suriye’de orman yangınlarıyla yüreğimin de yandığını ek olarak bu yazıma aktarıyorum. O güzelim binlerce yıllık ormanlar, o yeşil sarmaşıklar, saatlerce yürüseniz de gölgesinde kaldığınız çam ağaçları, Şuh ağaçları, sedir, meşe ağaçları, palamutlar yok oluyor.Bunların yeri yüzyıllar boyu zor dolar, ama vatanı yakanların bu ormanlığın yanışındaki temel rolünü unutmadan suçluyu açıkça ilan etmek gerek; Suçlu eli kanlı şebekeler ve onları kukla gibi kullanan, ülke topraklarını halkının iradesini çiğneyerek bu şebekelere sunan Erdoğan yönetimidir. Ve bu şer güçleri bunun hesabını tarihe de insanlığa da er ya da geç verecektir: Onları, bu akıbetten kurtaracak hiçbir güç yoktur…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder