12 Aralık 2017 Salı
30 Haziran 2013 Pazar
GERÇEKLER, DİKTATÖR ERDOĞAN’I YENİLGİYE UĞRATACAKTIR
Mihrac Ural – 19 Haziran 2013 / Çarşamba
Avusturya kamuoyuna
gerçeklerin aktarılması amacıyla, "Der
Standard" güncel gazete adına gazeteci Rusen Timur Aksak’ın benimle
yaptığı röportajı siz okurlarımla paylaşıyorum. Daha önce sorulmamış sorulara
da verdiğim cevaplar, konular ve bölge hakkında önemli bilgi paylaşımı
içermektedir.
SORU: Reyhanli saldirisi ile suclandiniz lakin Radikal'e verdiginiz
röportaj'da alakanizin olmadigni tam tersine Israil'in parmagi
olabilcegni demistiniz?
Banyas'daki olaylarin neresindeydiniz ne de olsa "Suriye Mukavemeti"
diye bir milis yönetiyorsunuz?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
İki sorunuz da aynı çevrelerin
ortak kirli ve karanlık akıllarca yargısız infaz amacıyla, şahsımı karalamak
için üretilmiştir. Bu soruların muhatabı ben değilim. Bunu bilmeyen yok ama
medyanın boş teneke çok ses çıkarır hesabıyla, çamur at izi kalır mantığıyla
sorulmaktadır. Bu sorularınıza cevabım da şudur.
Öncelikle, Banyas katliamını kim yaptıysa onu lanetliyorum.
Bu katliam bir vahşettir bir cinnettir. Böylesi bir vahşetle ilişkilendirilmem,
faillerin kendilerini örtme çabasından başka bir anlama sahip değildir; ne
zaman ne de mekan açısından ne de başka hiçbir açıdan benim Banyas’ta olmamın
mümkünü yoktur. Böyle bir iddiayı yapma saçmalığı sadece izleyenleri hafife
almak, okuru küçümsemektir, Kurgudan
ibaret olan bu itham, belgesiz, kanıtsız, yargısız infazdır. Kaldı ki, bu katliamı yapanlar bunu açıkça
üstlendiler. Selefi Nusra cephesi “Sahil volkanı” adı altında bir yıldır sesiz
kalan Suriye sahil şeridini kana bulamak için bu katliama girişti. Bayada camii
imamı şeyh Ömer Beyasi ve tüm ailesini çoluk çocuk kadın ihtiyar demeden
öldürdü. Bu katliamı sırtıma yıkmak için benim aynı günlerde Lazkiye’de bir
şehit taziyesindeki videomdan kırpıntılarla oluşan görüntülere dayanarak
yaygara kopardılar.
Bu video tümüyle izlenirse orada da söylüyorum “ Yardım için
bizi çağırırlarsa bu hafta Banyas’a gidebiliriz” tarih 2 Mayıs 2013. Yani
bizler katliamın olduğu sırada Banyas’ta değildik. Ne ben ne de benimle ilgili
bir militan ordaydı. Banyas’a hiç gitmedim, orada da ne bir işim var ne de
gitme durumundayım. Benim tüm mücadelem bir halk savunma mücadelesi olarak
Lazkiye’nin Kuzey kırsalındadır yani tam ters yöndedir. Bunun yüzlerce tanığı
da var. Ama sahtekar medya yaygara için videoda söylediğim askeri terimlere
sosyal boyut mezhebi içerik katarak ifade etmesi saçmalığı ve aldatmacası bu
suçlamalara zemin hazırladı. “Tahirir” ( Kurtarma) ve “tathir” (Temizleme)
dedim. Bu iki kelime askeri termonolojiye ait kelimelerdir; bir yerin
kurtarılması (Tahrir) ve ardından da tuzakların, bombaların, gizlenmiş kınasın,
tuzakların temizlenmesi anlamına gelir. Ve ben de bunu kast etmiştim. Asker
olanlar bunu çok iyi bilir. Banyas vatan hainlerinin evinden kurtarılmalı
(tahrir) ve mayınlardan, bubi tuzaklarından, pusuya yatmış olanlardan da
temizlenmelidir (tathir). Bu iki kavramı bir mezhebin diğerini temizlemesi olarak
algılamak sadece bir aptallıktır, abesle iştigaldir.
Kaldı ki benim içinde olduğum Mukaveme Suriyyi laik bir
savunma örgütüdür. Halkın refleksleriyle Sünni, Alevi, Hıristiyan, Dürzi, Arap,
Türkmen, Kürt, Asuri vb herkesin içinde yer aldığı bir vatansever savunma
gücüdür. Lazkiye’nin kuzey kırsalındaki
yerleşim birimlerinin insanlarından oluşur ve hareketli değildir, sorumluğu
altındaki alanlar dışına çıkmaz. Bu güç yüz yüze savunma savaşında bile halka
zarar vermez; Yaşlılara, kadınlara, çocuklara asla dokunulmaz. Esire asla
dokunulmaz, cesetlere asla dokunulmaz. Bu yüksek ahlakı taşıyan Mukaveme Suriye
Banyas’taki vahşetle ilişkilendirilmeye çalışılması halkı aldatmanın tarihteki
en çirkin türlerinden biridir. Banyas katliamını kim yaptıysa, arkasında kim
duruyorsa tümden ve şiddetle lanetliyorum. Yargısız infaza karşı, tüm şer
güçlerini adıl bir uluslararası mahkemede birlikte yargılanmaya meydan okuyarak davet ediyorum.
Reyhanlı olaylarını da sırtıma yargısız infazla yıkmak
isteyenlere bir çift sözüm var. Reyhanlı
benim Hatay ilimin, dostlarımın, akraba ve arkadaşlarımın İlçesidir. Bu beldeye
uzanan elleri, bu beldenin insanına yönelik kıyımı, kim düşünmüş, kim
desteklemiş ve kim yapmışsa tümünü şiddetle lanetlerim.
Reyhanlıda patlatılan bombalar bir vahşettir, bir insanlık
kıyımıdır.
Hayatımın her döneminde, halkım için çalıştım, özgürlük ve
demokrasiyi savundum, bu eylemleri hep kınadım, benim böylesi bir eylemde
olmamın hiç bir nedeni ve ahlaki ve vicdani yanı olamaz.
SORU: Sizin milisiniz'de sadece Arap kökenli Nusayri mi var?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
Mukaveme Suriyyi
gerçek anlamda bir halk refleksidir. Bu refleksi klasik anlamda bir milis gücü
olarak da görmek yanlış gibi geliyor bana. Bunu daha çok II. Dünya savaşı
sırasında Hitlerin Fransa’yı işgaline karşı Fransız halkının gösterdiği
“Rezistans de France” a benzetebiliriz. Bir işgalciye, bir dış müdahaleye karşı
halkın elindeki her araçla direnmesi olayıdır.
Böylesi bir hareketi
bildiğimiz bir askeri güç olarak milis ya da gerile örgütleri gibi emir komuta zincirinde düzenli birlikleri
olan bir askeri yapı olarak görmemek
gerek. İçinde doktorlardan, avukatlara, bilim adamlarından üniversite öğretim
üyelerine, üniversiteli öğrencilerinden sıradan halka kader tüm vatanseverler
kadın erkek demeden vatan savunması refleksi göstererek bu oluşumu var ettiler. Böyle olunca, bu yapı laik
ve tüm etnik, dini; mezhebi, inançsal
yada inançsız her dokudaki insanı vatan
ortak paydasında içinde barındırır.
Mukaveme Suriyyi,
Hıristiyan dininin tüm mezheplerini, Sünnileri, Alevileri, Şiileri, Dürzileri,
Arapları, Türkmenleri, Ermenileri, Kürtleri içinde barındıran Suriye mozaiğinin
temsilcisidir. Arap Alevilerin oranı ise tamamen bulunduğumuz yörenin
demografik yapısına uygun bir yoğunlukları vardır; Cisir el Şuğur’da Sünni
arkadaşlar vatan savunmasında daha yoğundur, Lazkiye’de Aleviler. Ancak her
yerde ve her koşulda, Suriye’nin tüm dokuları bu mücadelenin içinde eşit ve
adil temsil konumlarıyla yer almaktadır.
SORU: Sizin milisiniz'de Türkiyeliler varmi?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
Mukaveme Suriyyi
hareketine, Türkiye’den gelip katılmak isteyen binlerce müracaat bulunmaktadır.
Bizler bu katılımı şimdilik kesinlikle kabul etmiyoruz. Herkes ülkesinde
bulunduğu yerde barış için çalışsın diyoruz. Türkiye ve Suriye, tarihten gelen
halkların kardeşliğiyle bağlı bağlarının kopmaması, kanlı süreçlerin
açılmaması, diktatör Erdoğan yönetiminin savaş eğilimlerinin önüne geçilmesi,
Yen-Osmanlıcı yayılmacılığın bölgeyi yıkıma götürecek pervasızlığını
dizginlenmesi için çalışmalarını öneriyoruz.
Mukaveme Suriyyi
saflarında çok az sayıda Türkiyeli bulunmaktadır. Bunların önemli bir kısmı ise
12 Eylül 1980 darbesiyle sürgün olanlardır. Türkiye’nin anti-demokratik
yönetimi ve yasalarının haksızca mahkum ettiği ve zaman aşımı haklarını gasp
ettiği için geri dönemeyenler Mukaveme Suriyyi saflarında ekmeklerini yediği bu
ülkeyi sonuna kadar savunma kararlılığıyla vatan savunmasında yer
almaktadırlar. Bunların başında oda beni bulunmaktayım ve şöyle düşünmekteyim;
ister Amerika’da ister Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde yaşıyor olayım,
yaşadığım ülke haksızca bir emperyalist işgale ya da dış müdahaleye kalırsa
orda da vatan savunmasında yer almam onurlu bir insan davranışı olacaktı. Benim
yaptığım da her onurlu erdemli insanın yapacağıdır.
SORU: Amerika'nın silah tesvik etmek istediğne ne diyorsunuz, bu
Suriye'deki dengeleri nasıl etkiler?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
Amerika zaten
yetkililerinin de sık sık açıkladığı gibi onayı olmasaydı hiç b.ir a Arap
ülkesi bu eli kanlı canilere yardım bile demezdi. Bu anlamıyla Amerika olayların
başından itibaren bu kirli savaşın ortasında ana güç olarak Suriye halkının
birbirini kırması için çaba vermektedir: bunu anlamak için, Amerikalı
diplomatların; büyük elçilerin, dışişleri bakan yardımcılarının eli silahlı
teröristlerden hiç farklı olmayan, olayların içinde yer aldıklarını bilmek
yeterlidir.
Amerika Akdeniz
üzerinden Kafkaslara kadar tüm bölge üzerinde hükümranlık sürmek istemektedir.
Petrol, gaz, stratejik madenler, tatlı su kaynakları, tahıl alanları ve bunları
korumak için gerekli olan askeri üsler için yarım asırdır ısrarlı bir çaba
içindedir. Bunlara önemli eklenmesi gereken İsrail’in korunmasını da
eklediğimizde en gerçekçi talan senaryolarının sac ayakları belirlenmiş olur;
Lübnan iç savaşı bunun için alevlendirilmiş (1975), İsrail bunun için 1982
savaşıyla Lübnan’ı işgal etmiş eski işgallere yeni topraklar eklemiş ve 2000 yılına kadar süren amansız böl
yönet yöntemi uygulanmıştır. Onlarca
kıyım saldırısı yapılmıştır. BOP,
İsrail’in Lübnan’a açtığı haksız son savaşla (12 Temmuz 2006) da sonuç
alamayınca Suriye en büyük engel olarak saldırının açık savaş hedefi olmuştur.
Suriye’deki sorunların gerçekçi nedenleri de budur. Bunu mezhep savaşı, Suriye
içi bölgeler savaşı, demokrasi ve özgürlük amaçlı halk ayaklanması olarak yorumlamak
ise abesle iştigaldir. Dolaysıyla
Amerika bu savaşın baş aktörü olarak eli kanlı katil sürüleri olan selefi
şebekelere mali ve askeri destek
vermekten çekinmemektedir. Hiçbir insan kakı ve hukuku tanımadan uyardığım
yapmaktadır.
Şimdi kongreden geçirilen
karar ise yapılanı resmileştirmekten ve süreç üzerinde siyasi-diplomasi
etkinlik kurma amacından başka bir anlamı yoktur. “Gizli yapıyordum şimdi de
açık yaparım” demenin İngilizcesidir…
SORU: Suriye'de Abdullah Öcalan ile uzun zaman beraber kalmışsınız, peki bu
tanisiklik sizin ve size yakin olan cevrenin ve de PKK'nin yakinlasmasina sebep olmusmudur?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
!2 Eylül faşist askeri darbe biz Türkeli
devrimcileri en güvenli liman olarak gördüğümüz Suriye’ye attı. Bu ülke benim
gerçek anavatanımdır. Akrabalarımın yarısından çoğu da bu ülkede
bilinen ilk uygarlıklardan buyana yaşar Finikelilerden bu yana gelen tüm
uygarlıkların mayası olan bir halka
mensubum. Bu güvenli limanda, tüm
çevreler farklı siyasi görüş ve algılarına rağmen bir araya gelince bizlerde
ülkemizdeki faşist yönetime karşı ortak bir cephede birleştik. Faşizme Karşı
Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) 10 devrimci siyasal örgüt tarafından böylece
kurulmuş oldu. Bu örgütte ve yönetiminde ben de, Öcalan da, Taner Akçamda, Teslim Töre de,
Mihri Belli ve diğerleri yer aldık. Bu bir kader birliğiydi ve çok iyi dostluk
geliştirip güçlendirdik.
Bu gün Kürt halkının
kazandığı hakların döşeme taşları buradaki çabalarla da ilgiliydi. Doğal olarak
yakınlaşmalar oldu, kader birliğinin yollarında birlikte omuz omuza olmak
vardı. Ancak bu zaman zaman kesintilere uğradığı da ya da bu gün olduğu gibi
“Açılım süreci” ne bakışta farklılıkları da içermektedir. Daha da ötesi Kürt halkının atanmış siyasi temsilcilerinin
diktatör Erdoğan’la giriştikleri balayı türü gelişmeler neticesinde ortaya
çıkan tutumlarına karşı, ciddi rahatsızlıklarımızın olduğunu
söyleyebilirim. Birilerinin çıkıp “Lazkiye’yi ilhak” edebileceğini pervasızca
ve cahilce seslendirmesi (sonra tekzip etse de) korkunç bir hataydı. Diğer
taraftan Suriye’ye karşı eli kanlı terör
şebekleriyle Suriyeli Kürtleri
ortaklaşa harekete davet eden Erdoğancı
sürüklenişler ciddi rahatsızlıklar oluşturdu.
Ama biz inanıyoruz
Kürt halkının gerçek liderleri, bu atanmış siyaset maymunlarının düşündükleri
gibi bir duruş içinde değiller: Kürt
halkı on yıllar içinde kazandığı
özgürlük ve demokrasi etkinliğini özelikle
Türkiye solunun yaptığı katkıları bir kenara iterek, bir diktatör bozuntusunun
arkasında sürüklenmeyecektir. Kürt Halkı Taksim direnişinde hala yer almama
hadikabını bir biçimde aşması gerekmektedir. Bunun da belirtileri geç olsa da
görümlüye başladığını umuyorum; Selahittin Demirtaş’ın 18 Haziran 2013
meclisteki grup toplantısında yaptığı açıklamalar ve direnişi sahiplenme
yönünde Türkiye sol güçleriyle omuz omuza olduğunu açıklaması, sanırım 7
Haziranda Öcalan’ın basına yansıyan Taksim direnişini sahipleniş konuşmasının
etkisidir.
SORU: İç savaş cercevesinde milisiniz Suriye Ordusu ile koordine oluyormu?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
Öncelikle Suriye’de
bir iç savaş yoktur. Dünya medyasının sansasyonelliğe önem veren yayın
politikasının ekrana yansıttığı görüntülerle kıyametin koptuğu sanılır. 14 ili
olan Suriye’nin 13 ilinde bir devletin vermesi gereken tüm hizmetler, hiç
aksamadan meşru yönetim vasıtasıyla yürümektedir; eğitim hizmetleri, belediye
hizmetleri, mali, yargı, adalet, öğrenim, sağlık, ulaşım, iletişim, kültürel ve
sanatsal etkinlikler kesintisiz yürümektedir.
Suriye’de meşru
yönetimin halkın güvenliği için peşine düştüğü selefi terör örgütleriyle
mücadelesi vardır. Olayı bu şekliyle doğru tanımlamak gerek. Sahil şeridini
kapsayan illerde ise tek bir terör eylemini dahi kalmamıştır, Halk normal
yaşamını tatilini ve rahatını tam anlamıyla yaşamaktadır. Karşıt medyanın özel
olarak kameralarına zom yaptırdığı hadiseler, gerçeğin çarpıtılarak abartılmış
halidir yalan ve dolandır.
Dolaysıyla Mukaveme
Suriye güçlerinin konuşlandığı
Lazkiye’nin kuzey kısal alanlarında da
sıcak temas hattı dışında hiçbir olağanüstü halin olmadığını
belirtirim:Şu an ben bu satırları sizlere Lazkiye’nin kuzeyinde Türkiye
sınırında olan meşhur basit beldesinden deniz kenarından yazıyorum. İnsanlar
yığınlarla yaz tatilini yapıyor su sporları dahil her konforu yaşayarak
günlerini geçirmektedirler. Ve bu hat tam da temas hattıdır yanı yüzlerce metre
ötede eli silahlı katil sürülerinin mevzileri bulunmaktadır.
Anlatmak istediğim,
dış güçlerin haksız ve meşru olmayan müdahaleleri olmasaydı Suriye’de hiçbir
şey olmazdı ve bu kirli savaş anında
biterdi. Ama bölgede çıkarı ve talan eğilimleri olanlar buna müsaade etmemektedirler.
Bu koşullarda, bir
halk refleksi hareketi olan Mukaveme Suriyyi’nin halkın ayrılmaz bir parçası, güvenliğinin
yegane teminatı olan Suriye halk ordusuyla dayanışma içinde olması kadar doğal
hiçbir şey olamaz. Zaten kendi başımıza
hiçbir sorumsuz süreçte olmayacağımız da
ilkelerimiz arasındadır. Bu açıdan ilk sorunuzda ifade ettiğim ne
Reyhanlı ne de Banyas olaylarıyla uzak yakın bir ilgimizin olması mümkün
değildir.
SORU: Esinizin Esed'in akrabası oldugu iddaa edildi, sizin Suriye Devlet Baskanın'la
herhangi bir tanisikliginiz varmi?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
Öncelikle böylesi
soruların muhatabı olmayacağımı ifade edeyim. Ailevi sorunları siyasete taşıyan
hayasızların bu konudaki yalan yanlış karalama almaçlı çamurlarını ciddiye
almayacağımı bilmelisiniz.
Bu kof iddiaların
kaynağını herkesin bilmesini de isterim.Şahsım hakkında bilinen bilinmeyin tüm karalamaların tek bir
kaynağı var. Başka kaynak bulanı alnından karışlarım. O da MİT ajanı itirafçı
Engin Erkiner ve ortağı İbrahim Yalçın denilen ikilidir. Bunlar mensup olduğum
örgüte MİT tarafından örgütü ve tüm devrimci mücadele yoldaşlarımı tasfiye
etmek için görevlendirilmiştir. Bunun önemli ölçüde de başardılar, Malatya Beylerderesi katliamında, İlker Akman
ve arkadaşlarının pusuya düşürülmesine yol açan ihbarı MİT ajanı Engin Erkiner
yapmıştır, Ankara biriminde tüm arkadaşlarımızın tasfiyesi yakalanması ve Ömür
Karamollaoğlu’nun ölümüne yol açmıştır. Ankara’da işi bitince İstanbul birimini
yok etmek için MİT’in talimatıyla İbrahim Yalçınla bir araya gelmiştir. Burada da her şeyi tasfiye etmiş bildiği
bilmediği herkesi suçlayacak ifadeler vererek itirafçılık yapmıştır. Bu ikili
şu sürede, benim Suriye anavatan savunmasında halkımın mücadelesini verirken diktatör
Erdoğan’a bağlı olan MİT kurumunu bir görevlisi olarak basında çıkan
karalamaları, ahlaksızca servis etmiştir: tümü yalan ve tümü soytarıca
söylemlerdir.
İşte bu yalanlar
arasında çocuklarımın anasını hiçbir düşmanlık türünde dile gelmemesi gelen
aileleri karıştırma ahlaksızlığı yaparak Beşşar Esad’la akrabalığı olduğu iddia
edilmiştir. Bu asılsız iddia da sırf, sırtıma yıkılan yargısız infazlarla
Suriye’yi ilişkilendirme amacı taşımaktadır.
Bu kadın onurlu, emekçi bir ailenin kızıdır. Esad’larla uzak yakın
hiçbir akrabalığı ya da komşuluğu yoktur. Ülkesinin devrimci gençlik
teşkilatında görev almış yaşantımın önemli bir bölümünün tüm zorluklarını
benimle paylaşmış arkadaşlarıma annelik yapmış hizmet etmiş, dil öğretmenliği
yapmış kadındır. Ailesi Türkiye ve Suriye arasında bölünmüş, Amcası ve amca çocuklarının tümü Mersin/Tarsus’ta
ikamet etmektedir.. Karalama yapacağım diye suratını karalayan bu soysuzları ve
onlara alet olan aşağılık medya kuruluşlarını kınamakla yetiniyorum.
Beşşar Esad’ı, her
Suriyeli kadar ben de tanırım. Ancak bu tanıma, hiçbir şekilde ne resmi bir
ilişki yada herhangi bir konuyla özel olarak ilgili bir tanışma değildir.
Yaşadığım ülkenin, halkının ezici çoğunluğunca seçimle başa geçmiş meşru
cumhurbaşkanı olarak Beşşar Esad, bu halkın simgesi ve lideri olarak kendi
üzerinde taşıdığı yükümlülük kadar,
vatandaşları olarak, temsil ettiği makam nedeniyle taşıdığı
yükümlülüklerle da yakından ilgiyim. Suriye halkı için bu gün en büyük vatani
değer olarak da görmekteyim.
SORU: Suclamalari kabul etmeyip adil bir yargilama olursa Türkiyeye dönebilcegnizi belirtmisdiniz?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
Evet, bunu belirttim
ve yeniden sorunuz üzerine bir kez daha deklere ederim. Adil bir yargılamanın
olacağı an ülkeme dönüp bana yargısız infaz yapanlarla adalet önüne çıkmaya
hazırım. Bu benim medeni cesaretim ve alnımın aklığıyla ilgili bir onursal
duruyumdur. Meydan okuyorum; kim zerre kadar ülkeme, ülke vatandaşlarıma zarar
verdiğimi ispat ederse boynum onun önünde kıldan incedir.
Ancak herkes bilmeli
ki benimde kul hakkım vardır. Hakkımı sonuna kadar takip edeceğim bu dünyada
olmasa da ahirette varsa bir hak hukuk
mercii, ondan bunu isteyecek ve alacağım,
Hakkımda zerre kadar
mesnetsiz, kanıtsız belgesiz suçlama ve karalama yapanların da suratlarına
tükürme hakkını kullanacağım.
MİHRAC URAL’IN CEVABI
Suriye benim
devletler hukuku çerçevesinde mülteci olduğum bir ülke. Bu ülke doğal
coğrafyasıyla anavatanımdır; memleketim Antakya bu coğrafyanın tarihsel
kapsayıcılığı içindedir. Dolaysıyla dünyanın tüm sınır şeritlerinde olanlar
için geçerli olan çok kültürlülük içinde yaşıyorum. Ancak siyaset dilim
Türkçedir. Bu güzel dili de seviyorum. Arapça kavram zenginliğinin sonsuz
okyanusundan bol blo yararlanarak Türkçe siyasal yazılarıma zenginlik
katıyorum. Çünkü hedef kitlem ülkemdir halkımdır Türkiye’dir. Bu güzel ülkenin aşığıyım, tutkum da köklerim
de orada, farklılıklarıyla Türkiye’ye
aşık bir insanım, bundan hiçbir zaman kopmadım.
Dolaysıyla Arapça
yazılarım olmasına yaygın kısa anekdotlarım bulunmasına rağmen halkımla en
uygun anlaşma dili olarak Türkçeyi tercih ettim. Konuşmalarda video
çekimlerinde ise sıklıkla Arapça hitaplarla bu dengeyi sağlıyorum. Bu da bana
çok geniş çevreye kanaatlerimi davamı ve taleplerimi aktarma olanağı
yaratmaktadır. Fransa’da yaşamaya devam etseydim, Fransızcayı da kullanacaktım
ama bu olmadı iki anavatanımda yaşamayı daha onurlu saydım mücadeleye ve
halkıma daha yakın gördüm ve bunu ikame ettim.
SORU: Türkiye sinirinda siginan Suriyeli mülteciler sinir illerdeki mezhep ve etnik dengeyi tehdit edebilir mi sizce?
MİHRAC URAL’IN CEVABI
Bu sorunuzun cevabını
zaten Antakya halkı, Antep ve Adana halkı açıkça verdi. Diktatör Erdoğan Suriye
olayları henüz yokken bu sığınmacılar üzerine kurguların yapmış, hazırlanan
senaryolara uygun çadır kentleri kurmuştu. Bu politikanın nasıl bir eli kanlı politika
olduğu ise iki yıldır süren Suriye olaylarında görülmüştür; selefi teröristleri
mali ve askeri destekle Suriyelileri katletmek için 910 km lik sınırını
açmasının nedeni de budur.
Bunun ötesinde de,
Komşu Suriye’ye böylesine kirli ve kanlı saldırıları organize ederken ilticacı
Suriyelilerin ülkede demografik dengeleri, inanç ve mezhepsel dengeleri alt-üst
edecek konumlanışlarına da kolaylık sağlamaktadır. Son dönemlerde ırkçı
yönelimlerle Türkmenler üzerine yürütülen Türkleştirme politikaları kadar her
soy ve boydan mülteciye Türkiye vatandaşlığı vererek yüz binlerce seçmen oyun
AKP’ye akması için çalışmaktadır.
Bu durum bu
topraklarda binlerce yıldır yaşamış olan, bu bakir toprakları ziraata ve yaşama
açarak gerçek vatan haline dönüştüren yerli halka karşı, bir soy kırım olarak
dayatılmaktadır. Zaten yer yer ortaya çıkan çatışmalarda bunu göstermektedir.
Hiçbir kültürel ortaklıkları olmayan, hiç bir tarihi birliktelikleri olmayan
yeryüzünün dört bir yanından insan katletmek için toplanmış azılı katillerle
bir arada olmak korkunç tedirgin edici bir vakıadır. Gerginliktir korku ve
kaygıdır.
Bu gün özellikle
Hatay, diktatör Erdoğan tarafından, metre kare başına yeryüzünde an çok azılı
katil düşen ili haline getirilmiştir: Bu
insanlık dışı karanlık akıllar, Libya’da, Yemen‘de, Tunus’ta, Mısır’da,
Afganistan’da, Çeçenistan’da, Suudi’de, Haliç ülkelerinde, kendi halklarını
katlettikleri yetmezmiş gibi bir de Suriye’de ve Türkiye’de kıyım için
gelmektedirler. İşin en korkuncu da Suriye’de kaybedecekleri kesin hale
geldikçe, sınırlardaki öbekleşmeleriyle Hatay başta olmak üzere her yerde kanlı
eylemlere girişme eğilimleri artmaktadır.
Kimisinde patlayıcı, kimisinde kimyasal bulunmakta ve bu ipi kopmuş
azılı katiller her an patlayacak bir bomba halinde sağda solda
dolaşmaktadırlar. Reyhanlı olaylarında kesinlikle parmakları olduğunu söylemek
abartılı olmayacaktır. Yayınlanan jandarma gizli belgeleri buna yeterince
işaret etmiştir.
Bunun için tek önlem,
eli silahlı tüm ilticacı maskesi koymuş teröristleri aileleriyle birlikte sınır
dışı etmeyi gerektirir. Savaş korkusuyla iltica edenleri ise insanı nedenlerle
korumak bir haktır: Ancak Suriye’den gelenlerin çok küçük bir azınlığı bu
sürükleniş içinde olmuştur diğerleri Türkiye’yi bir askeri üs olarak kullandıkları
ise açıktır:
14 Eylül 2012 Cuma
MİHRAC URAL'IN BBC RÖPORTAJI
Mihrac Ural’la BBC’nin yaptığı röportaj;
“Suriye'de isyancılara karşı savaşan
Türkiyeliler”
Mahmut Hamsici
BBC Türkçe
Suriye'de yaşanan
gelişmelerin, önemli oranda Arap nüfusa sahip Hatay ve çevresindeki yansımaları
son dönemde Türkiye basınında geniş yer buldu.
Bazı basın organları
yerel halkın, Beşar Esad yönetimi karşıtı isyancıların Hatay'daki varlığından
rahatsız olmasını öne çıkarırken bazılarıysa ortada bir rahatsızlığın değil,
Esad yanlılarının kışkırtmalarının olduğunu öne sürdü.
Hatay'da son dönemde
gerçekleştirilen iki önemli etkinlik de farklı basın organları tarafından bu
iki farklı tavır doğrultusunda değerlendirildi.
25-26 Ağustos'ta
Hatay'a bağlı Yeşilpınar Belediyesi tarafından düzenlenen 'Barışa Çığlık'
etkinliğiyle, 1 Eylül'deki barış mitingini, kimi basın organları Suriye'deki
savaşa tepki olarak kamuoyuna yansıtırken kimileriyse provokasyon olarak
aktardı.
Yeni Şafak ve Sabah onu
manşetlerine taşımıştı
Bu ikinci kesimdeki
basın oranlarından Yeni Şafak ve Sabah gazeteleri,
manşetten verdikleri haberlerde 'bu provokasyonları THKP-C (Türkiye Halk
Kurtuluş Partisi Cephesi) Acilciler örgütünün lideri Mihraç Ural yürütüyor'
iddiasında bulundu.
Bu haberler Hatay’da
Suriyeli muhaliflerin sokaklarda karşılıklar çıkardığı ve halın da bundan tedirgin
olduğu yönündeki haberlerle, içinde muhaliflere silahlı eğitim verildiği iddia
edilen Apaydınlar kampıyla ilgili olarak Türkiye basınında yayımlanan haberleri
takiben yayımlandı.
BBC Türkçe'nin Suriye
üzerinden telefonla ulaştığı Mihraç Ural, hakkındaki suçlamaları yanıtlamanın
yanısıra kendisinin aktif olarak yer aldığını söylediği çatışma alanına ilişkin
gözlemlerini ve içinde yer aldığı yeni örgütü Mukaveme Suriye'yi anlattı.
'Lazkiye'deyim, 32
yıldır Hatay'a gelmedim'
Ural, Alevileri kışkırttığı
ve Hatay'a gelip gittiği iddialarını yalanlarken, 'Lazkiye'de olduğunu', 32
yıldır da Hatay'a ayak basmadığını, Türkiye'ye dönmek istediğini, ancak
hakkındaki soruşturmaların zamanaşımından düşmesini önlemek için sürekli
davalar açıldığı için dönemediğini belirtiyor.
Suriye istihbarat
teşkilatı El Muhaberat'a yakın olduğu iddialarını da reddeden Ural, "Tam
tersine Suriye zaman zaman bize baskı yaptı, 'Türkiye bizim komşumuz, bu
topraklardan Suriye'ye zarar veremezsiniz' dedi. Ve biz sorumluluklarımızı
üstlenmek için zaman zaman Suriye'nin dış politikasını zorlayan işlere
kalkıştık çünkü halkımızı yalnız bırakmayacaktık" diyor.
Ural, Suriye'de rejimin
sıkı bir savunucusu izlenimi verdiği konusunda ise, durumun pek de göründüğü
gibi olmadığını söylüyor.
Anlattıklarına göre,
Suriye kendisini dört kez tutuklamış.
1999'da Öcalan
Suriye'yi terkettikten sonra Türkiye'nin talebi üzerine tutuklandıktan sonra
bir yıl hücrede kaldığını söylüyor.
2000'de hücreden
çıkttığını ama "Türkiye'yle biz bugün dostuz. Artık Türkiye'ye karşı
topraklarımızdan herhangi bir yanlış istemiyoruz" uyarısına maruz
kaldığını anlatıyor.
'Apo'yla 19 yıl
birlikte yaşadım'
Öcalan'la yakın bağına
ilişkin haberler, Ural'ın yalanlamadığı iddialardan.
"Apo'yla 19 yıl
boyunca Suriye'de birlikte yaşadım'' diyor Öcalan için ve ''Aynı sofrada yedik,
aynı evde yatıp kalktık. Dünyada tanıdığım en az milliyetçi olan adamıdır''
diye kendisinden bahsediyor, 'bölücü' olmadığını savunuyor Öcalan'ın.
Bölünme konusu, başka
bir bağlamda, ama bu kez de Nusayrileri hedef alan bir suçlamayla gündeme
gelmişti.
'Alevi devleti iddiası
cahillik'
AKP Gaziantep
milletvekillerinden Şamil Tayyar, Hatay ve civarında Suriye'ye olası müdahaleye
karşı çıkanları ve bu yöndeki protesto gösterilerini Nusayri devleti kurma
planlarının bir parçası olarak nitelemişti.
Ural, iddiayı en basit
ifadeyle coğrafya ve kültür bilmemek olarak değerlendiriyor ve "Bunu iddia
etmek cahilliktir. Asi nehrinin geçtiği bütün ova, Sünni ovasıdır. Aleviler
dağdan itibaren sahile doğru uzanırlar. Alevilerin dağın alt kısımlarıyla bir
ilgileri yok, bağlantıları yok. Dünyada en son olarak devlet kurmak isteyecek
birileri olursa onlar da Alevilerdir. Alevilikte şeriatçılık yoktur. Alevilik
insan merkezli evrimci bir inanç topluluğudur. Şeriat ne anlama gelir? Kanun
yapmak, yani anayasa... Peki yeryüzünde bir akıllı var mıdır ki şeriat yapınca
savcı, kolluk kuvveti cezaevi olmadan yönetebilsin? Oysa Alevi'nin böyle bir
derdi yok. Alevi'nin derdi Tanrısına, insana hürmet etmektir, saygı göstermektir.
Böylesine Sünni bir şeriat algısı olmayanbir topluluğun devlet kurma iddiası
olamaz'' görüşünü dile getiriyor.
'THKP-C Acilciler
örgütünün genel sekreteriyim'
THKP-CAcilciler, Mahir
Çayan ve arkadaşlarının kurduğu THKP-C örgütünün, hemen hemen tüm liderlerinin
1972’de Kızıldere olayında öldürülmesini takip eden yıllarda bu hareketi
izleyerek kurulan örgütlerden biriydi.
Silahlı mücadeleyi
benimseyen örgüt, çıkışında yayımladığı ‘Türkiye Devriminin Acil Sorunları’
broşürü nedeniyle THKP-C Acilciler adıyla anıldı.
Ural, Türkiye'de bazı
yayın organlarında gündeme getirilen ‘Acilciler’ bağını inkar etmiyor.
1986'da örgütün genel
sekreterliğine getirildiğini, Soğuk Savaş’ın bitimine paralel bir şekilde
siyasi evrilmenin yaşandığını anlatıyor.
''Bu siyasi evrimin
sonucunda Acilciler örgütü barışçı, demokratik mücadeleyi esas alan bir yol
izlemeye çalıştı. 22 yıldır Acilciler örgütü, dünyanın hiçbir yerinde ve
ülkemizde kayıtsız, şartsız bir biçimde herhangi bir silahlı mücadeleye
girişmedi. Ama halkımızın haklaı için hukuk çerçevesinde, bir demokrasi, hukuk,
insan hakları mücadelesi yürütmektedir" görüşlerini savunuyor Ural.
'Mukaveme Suriye'
sınırdan sızmalara karşı mücadele ediyor'
Ural, Suriye'de şu anda
faaliyette bulunan örgütün ise Acilciler olmadığını, 'yeni bir direniş
hareketi' olduğunu kaydediyor.
Mukaveme Suriye'’ adlı
hareketin kurucuları arasında Türkiyelilerin de bulunduğunu vurgulayan Ural,
örgütün özellikle ‘Türkiye'den ayrıldıktan sonra bölgede giden ve geri
dönemeyen Türkiyeli devrimcilerin öncülüğünde’ kurulduğunu aktarıyor.
''Türkiyeli Kürt,
Suriyeli Kürt, Türkiyeli Sünni, Suriyeli Sünni, Türkiyeli Şii, Suriyeli Şii,
Türkiyeli Arap, Suriyeli Arap hepimiz elbirliğiyle Mukaveme Suriye'yi inşa
ettik."
Ural'ın anlatımlarına
göre, hareket Suriye'nin içişlerine karışmıyor, muhalefetle de sorunları yok,
ama vatansever oldukları sürece.
Örgütün sınırdan
sızdırıldığını iddia ettiği yabancılara ve kendi ifadesiyle 'vatan hainlerine'
karşı bir mücadele çizgisine sahip olduğunu belirtip hareketin başında
kendisinin de bulunduğunu vurgularken, ''Mihraç Ural'ın başında bulunduğu
Mukaveme Suriye'nin savaşı bütün bölge halkı adına bir savaştır. Şu anda sadece
sınır bölgelerinde faaliyetteyiz" diyor.
'Adana, Hatay ve
Mersin'den gençler savaşmak için Suriye'ye gelmek istiyor'
Ural'ın bir iddiası da,
Adana'da Nusayri nüfusun yoğun olduğu Adana, Hatay ve Mersin'den gençlerin
bölgeye savaşmak için gitmeye çalıştıkları.
Bu iddiayı bağımsız
kaynaklarca doğrulamak mümkün değil.
Ural, bu gençleri geri
çevirdiklerini belirterek, şu görüşleri dile getiriyor: "Biz böyle bir
çağrı yapmadık. Gelip katılmak isteyen binler var. Bölgemizin sınırları suni
sınırlarla birbirinden ayrılmıştır. Bu harita gerçekçi bir harita değildir. Bu
haritanın yaşaması mümkün değildir. Biz hiç kimseye herhangi bir çağrı
yapmadık. Gelmek isteyenler sürekli heyetler göndererek yanımıza gelerek gelmek
istediklerini belirtiyorlar. Adana, Mersin, Hatay yörelerinden gençler arasında
çok yoğun bir talep var. Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve İsveç'ten buraya
gelmek için çok yoğun bir talep var. Yoğun olarak Arap Alevileri gelmek
istiyor, ama sadece onlar değil. Biz buna şu anda olumlu yanıt vermiyoruz.
Suriye halkı kendi gücüyle zafer kazanacaktır. Onlara bulunduğunuz ülkelerde
Suriye dostları olarak etkinliklere katılmanız yeterlidir diyoruz."
'Esad yönetimiyle resmi
ilişkimiz yok'
Ural, örgütün Esad
yönetimiyle ilişkisine ilişkin iddialarıysa yalanlıyor.
Ancak, örgüt üyelerinin
arkasında Beşar Esad posterleriyle çekilmiş görüntüleri hatırlatıldığında ise
''Biz burada tamamen halk komiteleri olarak varız. Bu, emperyalizme karşı tavır
alma refleksiyle ortaya çıkmış bir siyasi yapıdır ve bu siyasi yapı çok geniş
bir çevrede onay göremeye başladı. Ve devletin bize zaman zaman burada bunu
yapın, şurada şunu yapmayın gibi müdahalelerine karşı tavır aldığımızda halk da
bizim yanımızda oldu. Şu 2000'e yakın militanımız var. Bu örgüt, İdlib'in
ilçesi olan Serkin'den, Kesab'ın en uç noktasına kadar bu sınır boyundaki
sızmalara karşı savunma hareketi olarak yerini almaktadır" görüşünü
savunuyor.
31 Ağustos 2012 Cuma
Mihrac Ural - 31 Ağustos 2012 / Cuma - Lazkiye.
Siyasal mücadelem boyunca haksızlığa uğradım, yalan ve kurguların saldırısına maruz kaldım. Bu gün aynı senaryolar devam ediyor. Bu ahlaksız basın her zaman yalanların kurgu ve abartmaların basını provokasyonların basını oldu. Bunun için şaşırmadım. Ahlaksızlık üzerine kurulu bir basın başka bir şeyi başarması mümkün değil. Bu basın yalan adlı bir tanrıya tapıyor dini inançlarının esası budur. Bu açıdan hesap verecekleri merciinin sırat köprüsündeki kararına güveniyorlar. Oysa yeryüzünü ve göklerin gerçek kutsal güçleri, bunların tanrılarıyla savaş halindedir ve insanlığı barışı için inanç gücünü destekliyor. Yalan tanrılarının köleleri evveli yalan ahiri yalan bir bataklıkta gerçekleri çarpıtma abesiyle uğraşıyor.
YENİ ŞAFAK her zaman olduğu gibi karanlıkların basınıdır. ilkelliğin, gericiliğin insan haysiyeti ve onurunun karşısında olandır. Adımı sütunlarında konu ederken herkesin bildiği ya da kolayca öğrenebileceği gerçekleri bile pervasızca çarpıtmaktan çekinmiyor;
1)-Suriye'de Lazkiye'de yaşadığımı bilmeyen kimse yoktur ama onlar beni Fransa’da yaşıyor diye lanse ediyorlar.
2)- uzun yıllar olduğu gibi bu günlerde de ikametim dışında hiçbir yere gitmememe rağmen, Hatay’a eylem için geçtiğimi yazıyorlar.
3)- hayatım boyunca devlet dinilen yapılarla uzak yakın hiçbir ilişkim olmamasına rağmen, Suriye Mahabartıyla ilgili çabalarım olduğu yalanını iddia ediyorlar; doğrularım arkasında duran biri olarak Suriye dahil bir çok ülkede siyasi nedenlerle zindan yattığımı bilmemeyi tercih ediyorlar.
Bütün bu yalan makinesi on yıllardır çalıştırılıp duruyor. Bunun için bir itirafçı soysuz olan Engin Erkiner adlı polis işbirlikçisi ve MİT ajanı olan İbrahim Yalçın adlı biri bu yalanları bir provokasyon senaryosu olarak üretim basına pazarladıkları bilgisi elimize geçmiş bulunmaktadır. Bu açıdan bu yalanları önemsemediğimi Suriye’yi anti emperyalist direnişinde sonuna kadar savunacağımı, bu savunumu sadece Suriye topraklarında yürüttüğümü kamuoyuna deklare ederim.
30 Ağustos 2012 Perşembe
THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması 30 Ağustos 2012 / No: 44
THKP-C (Acilciler) Basın
Açıklaması 30 Ağustos 2012 / No:
44
BARIŞA OMUZ VERELİM
Barış insanın
doğasına en uygun ortamdır. İnsan toplumsal bir varlık olarak güven içinde
anlamlı bir yaşam sağlayabilir, uygarlıklar da bu ortamların ürünüdür. Rekabet
gelişmenin önemli bir verisi olsa da savaş rekabet değil tahriptir, üretmez. Yakar
ve yıkar.
İki yıla yakındır
bölgemizde savaş tamtamları çalıyor. Tüm savaşlar gibi bölgemizde kurgulanan
savaş kirli bir savaştır; sadece ölüm, gözyaşı, yıkım ve parçalanmayla sonuçlanacak
barbarlıktır. Böylesi bir yıkımı bölgenin hiçbir halkı hiç bir gerekçeyle kabul
etmez. Binlerce yılın komşuluk ilişkisi, kardeşlik ve barış erdemi içinde
yaşamış toplulukların, savaşla ilgili hiç bir girişme onay vermesi düşünülemez.
Savaş bir dayatmadır.
Bölgemize talan amaçlı çıkarlar için dıştan yapılan bir dayatmadır. Dünyanın
her köşesinde talan yapan emperyalist güçler bu dayatmanın kirli tarafıdır.
Erdoğan yönetimiyle; Katar, Suudi Arabistan ve Körfez Emirlikleri gibi Arap
gericiliğini temsil eden ülkeler bu dayatmanın yerli uzantılarıdır. Ülkelerinde
barış içinde yaşayan farklılıkları, yer yer milliyet farklılıklarına, yer yer
din ve mezhep kışkırtmalarıyla kardeş kanına sürüklemektedirler. Kaos ve iç
savaş sonunda kimsenin kazanmadığı düşman kardeşler arenasında tek zararlı
taraf, birbirine kırdırılan kardeşler olacaktır. Bunun tek anlamı ise, barış ve
güvenli yaşamın katlidir.
Bölgemiz ve komşumuz
bu ağır süreçten geçerken evi camdan olan ülkemizin göreceği zarar korkunç bir
boyutta olacaktır. Bir yandan organik bağlarla örülü ilişkiler, diğer yandan
bölünmesi mümkün olmayan coğrafyaların etkisi altında savaş, ülkemizi bir
boydan bir boya kana bulayacak vahşet olarak ikame edilecektir. Enerji kaybı,
yaralı düşmek takati kesilmek savaşan kardeşlerin kaderi olurken, hükümranlık bu
savaşı körükleyen ve seyredenlere ait olacaktır. İstenen de budur.
Onlar yıkım istiyor,
ölüm istiyor, talan istiyor. Ama halklarımız barış ve güvenlik istiyor, gelecek
kuşakların barış içinde bir arada yaşama hakkını istiyor.
Bunun için ülkemizin
dört bir yanında SAVAŞA KARŞI BARIŞ panelleri, miting ve yürüyüşleri, basın
açıklamaları, bir vicdan sesi olarak yükseliyor. Antakya bu vicdanın adıdır.
Dünya şer güçleri bu küçük kenti, bu barış ve kardeşlik alanını cehenneme
çevirmek için, savaş ve istihbarat bürosu haline getirmek istiyor. Bölgenin
gerçek düellosu da bir biçimde burada başlıyor. Bu kentin önemi, yeryüzünün tüm
azılı katillerine karşı gösterdiği haklı refleksle anlam kazanıyor. Bu kadim Roma
kenti, evlatlarının duyarlı duruşuyla dünya şer güçlerine ve onların savaş
tamtamcılarına geçit vermeyeceğini böylece ilan ediyor.
Buradan çağrımız
bölgede savaşa karşı daha bir dirençle durmak için, tüm barış güçlerini daha
çok etkinlik yapmaya davet ediyoruz. Bu ülkemiz ve halklarımız için öncelikli
olan barış içinde bir arada yaşama için gereklidir.
THKP-C(Acilciler)
30 Ağustos
2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)